KEFİLE KARŞI VEYA KEFİL TARAFINDAN AÇILAN “TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI”NDA, ‘BORCUN DOĞUM TARİHİ’ HANGİ TARİHTİR?
Av. Talih UYAR
Av. Cüneyt UYAR*
Bilindiği gibi; “bir tasarrufun İİK.m. 277 vd./TBK. m. 19’a göre ‘tasarrufun iptali davası’na konu olabilmesi için, davacı-alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olmasının gerekip gerekmediği” konusundaki tartışmada, doktrindeki hakim (egemen) görüşe göre[1] «bir tasarrufun iptal edilebilmesi için, davacı-alacaklının alacağının, dava konusu yapılan bu tasarruftan önce doğmuş olması gerekir. Borçlunun tasarrufta bulunurken, o tarihte (tasarruf tarihinde) mevcut olmayan bir alacak-lısına zarar vermesi mümkün değildir. Alacaklı, borçlu ile işlemde bulunurken -örneğin; ona borç verirken ya da ona bir taşınır ya da taşınmazını satarken işlem (tasarruf) tarihindeki durumunu dikkate alır. Borçlunun mâli durumu hakkında alacaklının gerekli araştırmayı yaparak, ona göre, borçlu ile işlemde bulunması gerekir. Tedbirli bir kişi gibi gerekli araştırmayı yapmayan kimse, bunun sonucuna katlanır... Başka bir deyişle, alacaklı, borçlunun tasarruf (işlem) tarihindeki mal varlığına güvenerek onunla işlem yaptığından, işlem tarihinden (borcun doğum tarihinden) önceki tasarruflar iptal davasına konu olamaz... Ayrıca; İİK. 277 vd. maddelerinin Millet Meclisi Adalet Encümeninde müzakeresi sırasına, ‘alacaklıların, muamelede bulunduğu sırada, borçlunun mâli durumunu bilmeleri gerekeceği’ belirtilerek, ‘borçlu veya müflisin, borçlu olmadığı bir zamandaki tasarrufunu muteber saymanın doğru olmayacağı’ belirtilmiştir...»
Diğer bir görüşe göre[2] ise «iptal davasının açılabilmesi için, alacaklının alacağını iptale tâbi tasarruftan önce veya sonra doğmuş olması önemli değildir. Başka bir ifade ile, alacaklının alacağı, iptali istenen tasarruftan sonra doğsa bile alacaklı, kendi alacağının doğumundan önce yapılmış olan tasarrufun iptalini isteyebilir. Özellikle günümüzde, borçluların önce malvarlığını boşaltıp, sonra borçlandıkları sıklıkla görülmektedir…»[3] [4]
Hemen belirtelim ki, İsviçre hukukunda “alacağın iptali istenen tasarruftan önce doğması” tasarrufun iptali davasının bir ‘ön şartı’ olarak öngörülmemiştir. Orada, alacağın ‘tasarrufun yapıldığı tarihten önce veya sonra doğması’na bir önem atfedilmemektedir.[5]
Bilindiği gibi; tasarrufun iptali davalarının amacı borçlunun henüz tasarruf yetkisinin kısıtlanmamış olduğu dönemde (yani; ‘haciz’den ve ‘iflas kararı’ndan önce) alacaklılarından mal kaçırmak kastı ile, kötü niyetli yapmış olduğu tasarrufları davacı-alacaklı bakımından hükümsüz sayarak, borçlunun malvarlığından uzaklaştırdığı (çıkardığı) dava konusu mal üzerinde, alacaklının -sanki, bu mala halâ borçluya aitmiş gibi- cebri icra yolu ile alacağını elde etmesine -bu malın haciz ve satışını isteyerek- sağlamaktır.[6]
İptal davası sonucunda, borçlu ile işlemde bulunmuş olan, ‘iyi niyetli’ üçüncü kişilerin bu olaydan zarar görmemeleri sadece «kötü niyetli olan» ya da «kötü niyetli sayılan» üçüncü kişilerin bu davanın sonucundan etkilenmeleri amaçlanır.
Bu nedenle «borçlunun borçlanmadan önce yaptığı bütün tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası açılamaz» şeklinde ‘mutlak’ bir kural öngörülemez. Burada önemli olan ‘iyi niyetli’ üçüncü kişileri korumaktır. Böylece «herkesin iyi niyetle yapmış olduğu işlemlerin hiçbir zaman bozulamayacağı» konusunda bu kişilere güven verilmiş olunur. Buna karşın «borçlunun, borçlanmadan önce yaptığı hiçbir tasarruf hakkında iptal davası açılamaz» denilirse, borçluların kötü niyetle, alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla önce mallarını yakınlarına, güvendiği kişilere -deyim yerinde ise- kaçırıp, sonra borçlanma yoluna gitmeleri konusunda adeta borçlular teşvik edilmiş olurlar. Örneğin; bir bankadan kredi almak, başkasının satışa çıkardığı bir taşınmazı, aracı satın almak isteyen kötü niyetli bir kişi, önce sahip olduğu taşınır/taşınmaz mallarını bir yakınına (eşine/oğluna/kızına vb.) devreder (satar/bağışlar), sonra bankadan kredi kullanır (ya da; malını satan kişiden onun aracını, taşınmazını -ona bir senet vererek- satın alır). Ödeme günü geldiğinde borcunu ödemez, borçlandığı bankanın ya da alacaklının açacağı tasarrufun iptali davasında «dava konusu tasarrufunun borçlanmadan önce yapılmış olduğunu» ileri sürerek «hakkındaki davanın reddini» istemesi, ‘dürüstlük kuralına’ (MK. m. 2) uygun bir davranış sayılır mı? Bugün bilinçli olan borçlular -maalesef- Yargıtay’ımızın kanımızca hatalı olan bu konudaki içtihatlarına sığınarak bu yolu izlemekte (daha doğrusu, âdeta bu yolu izlemeye teşvik edilmekte)dirler. Bu nedenle kanımızca, borçlunun borçlanmadan önce -14.02.1951 T. 17/1 sayılı İçt. Bir. K’da ifade edildiği gibi- “vakıa ve karinelerden olayda iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötüniyetinin diğer tarafa ispat ettirilmesine gerek bulunmadığı” kuralı dikkate alınarak[7], ‘iyiniyet iddiası’nda bulunamayacak konumda bulunan yakınlarına (İİK.m.278/III-1; 280/I,II) yaptığı tasarruflar hakkında, tasarrufun iptali davası açılabilmesi konusunda herhangi bir tereddüt bulunmaması gerekir….
Yüksek mahkeme[8] -öteden beri- “tasarrufun iptali davasının dinlene- bilmesi için, tasarrufun, takip konusu borçtan (borcun doğum tarihinden) sonra yapılmış olması gerektiği” görüşünde olmuştur.[9]
I- Davacı vekili "davalı borçlu Mehmet....'in alacaklısından mal kaçırmak amacıyla K ilçesi, İmaret Mahallesi, 4175 ada, 1 parsel ve 8 parselde adına kayıtlı taşınmaz hisselerini, 31.8.2005 tarihinde yeğeni davalı Y..’ye sattığını" belirterek "davalılar arasındaki tasarrufların öncelikle Borçlar Kanununun 18. maddesi gereğince muvazaa nedeniyle iptaline, bu talep kabul edilmezse İİK.nun 277 ve devamı maddeleri gereğince iptaline, cebri icra yetkisi tanınmasına, taşınmazların yargılama sırasında satılması halinde davalı Y..'ye karşı, davanın ‘tazminat davası’ olarak devam edilmesi hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini" talep etmiştir.
Davalılar vekili "süre, aciz vesikasının varlığı, tasarruftan borçtan önce yapılmış olması nedeniyle dava şartlarının oluşmadığını, davalıların iyiniyetli olduğunu" belirterek "davanın reddini" savunmuştur.
Mahkemece "iddia, savunma, toplanan delillere göre davalı Mehmet ..'in dava dışı şirket borçları nedeniyle şirket ortağı olarak şahsi sorumluluğu bulunmadığı, tasarrufun, borçtan önce yapıldığı" gerekçesiyle "Borçlar Kanunun 18 ve İİK.nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasının reddine" karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; İİK. 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış ‘tasarrufun iptali’ istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için, "alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gerekli"dir.
Somut olayda; davalı Mehmet; davacı şirkete borçlu olan K... AŞ'nin kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyesidir.
Davalıların 17.11.2006 tarihli savunma dilekçesinden de anlaşıldığı üzere, davalı Mehmet, ... ortağı olduğu borçlu K... AŞ'nin borcuna karşılık şirket hakkında yapılan icra takibi sırasında, şahsi çek ve senet vermiş, 23.11.2005 tarihli protokol ile şirket borcuna kefil olmuştur. O halde davalı Mehmet ... yönünden borcun doğum tarihinin, ortağı ve kefili olduğu K... AŞ'nin borçlandığı tarih olarak kabulü gereklidir.
Davacı vekili "borcun 2005 yılı başlarında başlayan ticari ilişkiden doğduğunu" iddia etmiş, fatura ve cari hesap dökümlerini delil olarak bildirmiştir. O halde mahkemece, borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda tarafların bildireceği delilleri toplamalı ve gerektiğinde şirket defteri üzerinde inceleme yaptırılarak borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğduğunun ispatlanması halinde, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
II- Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karaman 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.06.2008 gün ve 2006/379 E., 2008/165 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ve davalılar M... E... ve Y... Ö... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 07.04.2009 gün ve 2008/4864 E., 2009/2161 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili dava dilekçesinde, “davalı borçlu M... E... Ö....'nun alacaklısından mal kaçırmak amacıyla K. ilçesi, İ. Mahallesi, 4175 Ada, 5 parseldeki hissesini 31.8.2005 tarihinde, A... Mahallesi, 4181 Ada 5 parseldeki hissesini 19.8.2005 tarihinde yeğeni davalı Yunus'a, onun da aynı taşınmazları dava dışı şahıslara sattığını” belirterek, “fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000.00.-YTL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini” talep etmiş, 4.4.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile de “toplam 144.800.00.-YTL tazminatın borçlanma tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsilini” istemiştir.
Davalılar vekili, “davanın süresinde açılmadığını, tarafları ve konusu aynı olan derdest iki dava daha bulunduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, borcun, tasarruf tarihinden sonra doğduğunu, dava dışı şirketin borcu nedeniyle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davalıların iyiniyetli olduğunu; ayrıca, tazminatın sadece kötüniyetli üçüncü kişiden istenebileceğini” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.
Mahkemece “iddia, savunma, toplanan delillere göre özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan ve dava dışı Kar AŞ'nin borcu nedeniyle şirket ortağı davalı M... E... Ö....'ya müracaat edilemeyeceği, 19.8.2005 ve 31.8.2005 tarihli tasarrufların 23.11.2005 tarihli borçlanmadan önce yapıldığı, borçlanmadan önce yapılan tasarrufların, muvazaa nedeniyle iptali için hukuki yarar ve ilgisinin olması gerektiği, davacı tarafından davalı borçlunun temlik tarihinde ileride şahsen borçlanacağı öngörüşü ile alacaklıdan mal kaçırma inancı ile taşınmazları devrettiğinin kanıtlanamadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava; İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gereklidir.
Somut olayda davalı M... E... Ö....; davacı şirkete borçlu olan K... AŞ'nin kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyesidir. Davalıların 17.11.2006 tarihli savunma dilekçesinden de anlaşıldığı üzere; davalı M... E... Ö....ortağı olduğu borçlu K... AŞ'nin borcuna karşılık şirket hakkında yapılan icra takibi sırasında şahsi çek ve senet vermiş, 23.11.2005 tarihli protokol ile şirket borcuna kefil olmuştur. O halde davalı M... E... Ö....yönünden borcun doğum tarihi, ortağı ve kefili olduğu K... AŞ'nin ‘borçlandığı tarih’ olarak kabul edilmelidir. Davacı vekili “borcun 2005 yılı başlarında başlayan ticari ilişkiden doğduğunu” iddia etmiş, fatura ve cari hesap dökümlerini delil olarak bildirmiştir. O halde mahkemece, borcun doğumuna ilişkin temel ilişkisi konusunda tarafların bildireceği delilleri toplamalı ve gerektiğinde şirket defteri üzerinde inceleme yaptırılarak, borcun iptali istenen tasarruftan önce doğduğunun ispatlanması halinde, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiştir...”) gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
Davacı, “davalılardan M... E... Ö....’nun, alacaklısından mal kaçırmak amacı ile üzerinde kayıtlı taşınmazı diğer davalıya sattığını, amacının, hakkında yapılan icra takibini sonuçsuz bırakmak olduğunu” iddia ederek “yapılan satışın muvazaa nedeniyle iptalini, olmazsa İ.İ.Y. 277 ve devam eden maddelerine göre tasarrufun iptalini” istemiştir. Mahkemece “davaya konu olan tasarrufun borç tarihinden önce olduğu” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmiş, Özel Daire “davalının davacı şirkete borçlu olan dava dışı K... A.Ş. nin kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, daha sonra bu şirket hakkında yapılan icra takibi nedeniyle şirketin borcuna kefil olduğunu, şirketin borcunun doğduğu tarihin, davacı vekilinin iddiasına göre 2005 yılı başları olup, davalının da kefaletten dolayı sorumluluğunun asıl borcun doğum tarihinden başlayacağını, bu nedenle asıl borcun doğ-duğu tarih araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi” gerekçesi ile H.G.K. da, yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma ilamına katılamıyorum:
Davacıya asıl borçlu olan dava dışı K... A.Ş. dir, bu şirket sermaye şirketi olduğundan, T.T.Y.nın 269/1 maddesine göre kendi mal varlığı ile sorumlu olup kurucu dahi olsa ortakların bir sorumluluğu söz konusu değildir. Bu durumda davacının sorumluluğunun şirket ortağı olmasından değil şirketin borcuna kefaletten doğduğunun kabulü gerekir. Zaten davalının borcunun kefaletten doğduğu hususu hem Özel Daire tarafından hem de H.G.K. tarafından kabul edilmektedir.
Kefilin sorumluluğunu kefalet hükümleri içerisinde değerlendirmek gerekir. Kefil olan kişi sadece kendi kefalet koşullarına göre alacaklıya karşı sorumludur ve borcu kefaletle birlikte doğar. Bilindiği gibi bir tasarrufun, İ.İ.Y.nın 277 ve devam eden maddelerine göre iptale konu olabilmesi için, bu tasarrufun, borcun doğumundan sonra yapılması gerekir. Bu borç, asıl borcun doğduğu tarih olmayıp, kefilin kefalet tarihinde doğan kendi borç tarihidir. Asıl borçlu borcunu icra takibine rağmen ödemediği gibi, kefil olan davalı da, kefaletten doğan borcunu yerine getirmediğinden, hakkında icra takibi yapılmıştır. Eğer kefil kendi kefaletinden sonra taşınmazını satmış olsa idi, o zaman tasarrufun iptali söz konusu olabilecek idi. Bu nedenle kefilin borcunun başlangıcının, asıl borçlunun borcunun başladığı tarihe çekilmesinin yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Davalı kefil, asıl borçlunun borcuna kefil olurken, “davaya konu edilen mal varlığının da kefalete dâhil olduğu” yolunda herhangi bir taahhütte bulunmamıştır. Alacaklı da, onun kefil olduğu tarihteki mevcut durumu itibarı ile kefaletini kabul etmiştir. Kaldı kefaletin, asıl borçlu hakkında başvurulan yasal yolların yani icra takibinin semeresiz kalmasına neden olduğu, kefalet nedeni ile asıl borçlu hakkındaki takipten vazgeçildiği, bu nedenle zarara uğranıldığı da iddia ve ispat edilmemiştir.
“Kefilin borcunun, asıl borcun doğduğu tarihe çekilmesi” uygulamada birçok sorunları da beraberinde getirecektir. Örneğin beş, altı yıl süren bir icra takibinde, sonradan kefil olan kişinin, bu beş, altı yıl içerisinde yaptığı bütün tasarrufların iptali söz konusu olabilecektir.
Sonuç olarak; davalı kefilin borcunun, kendi kefaleti ile başladığı, kefaletten doğan borcun, asıl borç tarihine çekilemeyeceği, kefaletten önceki tasarruflarla ilgili olarak kötüniyet iddiasında bulunulamayacağından, yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.
HGK. 13.10.2010 T. E: 17-401, K: 500 (www.e-uyar.com)
Aynı doğrultuda:
HGK. 13.10.2010 T. 17-399/498(www.e-uyar.com)
HGK. 13.10.2010 T. 17-400/499(www.e-uyar.com)
HGK. 13.10.2010 T. 17-398/497(www.e-uyar.com)
III- Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali davası”nın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı ‘davanın reddine’ dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, “D... Gıda Mad. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine başlatılan icra takibinde, şirketin ortağı ve müdürü olan davalı Adem...'nın , 02/04/2010 tarihinde borca kefil olduğunu, borçlunun 01/07/2009 tarihinde İzmir İli Güzelyalı Mh. 2472 ada 50 parselde kayıtlı 1 no'lu bağımsız bölümü alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla kızı olan diğer davalı Düriye....'e sattığını” belirterek “tasarrufun İİK.nun 277 ve devamı maddeleri gereğince iptaline karar verilmesini” talep etmiştir.
Davalılar vekili, “aciz vesikasının bulunmadığını ve tasarrufun borçtan önce yapılmış olduğunu” belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, “borçlu Adem...'nın dava dışı şirket borçları nedeniyle koyduğu sermayesi oranında sorumlu olduğu, tasarrufun borçtan önce yapıldığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış ‘tasarrufun iptali’ istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için, alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gereklidir.
Somut olayda davalı Adem; davacıya borçlu olan D... Gıda Ltd. Şti. nin ortağı ve müdürüdür. Davalı Adem, ortağı olduğu borçlu D... Şti.nin borcuna karşılık şirket hakkında yapılan icra takibi sırasında (02.04.2010 tarihinde) şirket borcuna kefil olmuştur. O halde davalı Adem... yönünden borcun doğum tarihi, ‘kefil olduğu tarih’ değil, ‘ortağı ve kefili olduğu D... Şti.nin borçlandığı tarih’ olarak kabul edilmelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.10.2010 gün ve 2010/17-401 E.-500 K. sayılı kararı da bu yöndedir.
“Asıl borçlu D... Ltd. Şti.nin borcunun, takip dayanağı olan bononun, 02.12.2008 olan tanzim tarihinde doğduğu” konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava konusu tasarruf ise 01.07.2009 tarihinde yapılmıştır.
O halde mahkemece, “borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğduğunun kabulü” ile işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Diğer yandan tasarrufun iptali davalarında, 3. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin iyi niyetli olması halinde, İİK’nin 283/2 maddesi uyarınca ‘üçüncü kişinin’ malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekir. Somut olayda, taşınmazın davalı 3. kişi Düriye tarafından elden çıkarıldığı hususu getirtilen kayıtlardan açıkça görülmektedir. Ne var ki mahkemece, davacıdan ‘4. kişi durumundaki dava dışı K....hakkındaki talebi’ sorulmamış, adı geçenin davaya dahil edilip edilmeyeceği belirlenmemiştir. İİK'nin 282. maddesi hükmüne göre davacının 4. kişiye karşı da iptal istemini yönelterek kötü niyetli 3.kişi olduğunu iddia ve ispat etmek hakkı bulunmaktadır. Bu durumda hukuki yararının olmadığı da söylenemez.
Hal böyle olunca; davacıya, taşınmazın son maliki durumundaki dava dışı Kadri Özüt hakkındaki talebi açıklattırılmalı, davaya dahil etmesi durumunda anılan dördüncü kişinin delilleri toplanmalı, bu suretle toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ile hüküm kurulması usule aykırı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA…
HD. 01.04.2013 T. E:15317, K:4587(www.e-uyar.com)
IV- Esas ve birleştirilen davanın davacısı vekili, davalı borçlu M.Ç.'nın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı iki taşınmazı 13.2.2009 tarihinde kayınpederi davalı M.A.'na, M. A.'nın da bu taşınmazlardan birini 20.7.2009 tarihinde davalı M.S.'e sattığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu M.Ç. vekili, “Bakırköy Mahkemelerinin yetkili olduğunu, iptali istenen tasarrufların takip konusu borçtan önce yapıldığını, müvekkili yönünden borcun 2.4.2009 tarihli protokol ile doğduğunu, aciz belgesi sunulmadığını” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.
Davalı M.A. vekili, “Bakırköy Mahkemelerinin yetkili olduğunu, iptali istenen tasarrufların takip konusu borçtan önce yapıldığını, aciz belgesi sunulmadığını” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.
Davalı M.S. savunma yapmamıştır.
Mahkemece “iddia,savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporu gereğince davacı ile davalı borçlu arasındaki ticari ilişkinin 2.4.2009 düzenleme tarihli bonoya davalı borçlunun kefaleti ile doğduğu, bu durumda iptali istenen tasarrufun borçtan önce yapıldığı” gerekçesiyle “esas ve birleşen davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenme koşullarından biri, mahkemenin de kabul ettiği gibi iptali istenen tasarrufun takip konusu borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Uygulamada alacak borç ilişkisi daha önce başlamasına karşın, alacak için düzenlenen bono çek gibi kıymetli evraka sonraki tarihlerin atıldığı sıklıkla görülmektedir. Bu nedenle davacı alacaklı, borcun doğumunun takip dayanağı bononun düzenleme veya çekin keşide tarihinde önce gerçekleştiğini ileri sürerse, mahkemece alacaklıya bu konuda kanıt sunma olanağı verilmeli senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişki araştırılarak borcun gerçek doğum tarihi tespit edilmeli, dava koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği saptanmalıdır.
Somut olayda mahkemece “davacı ile davalı borçlu arasındaki ticari ilişkinin, 2.4.2009 düzenleme tarihli bonoya davalı borçlunun kefaleti ile doğduğu, bu durumda iptali istenen tasarrufun, borçtan önce yapıldığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir.
Somut olayda davacı şirket, dava dışı B.M. Paz.ve Tic.Ltd.Şti ile B.M. San ve Tic.Ltd Şti.hakkında 1.8.2008-12.12.2009 tarihleri arasında düzenlenen dokuz adet senede dayalı olarak, 439.177,00 TL asıl alacak olmak üzere 474. 410,16 TL üzerinden İstanbul 3.İcra Müdürlüğünün 2009/11461 sayılı dosyası ile takip yapmıştır.
Davalı M.Ç., İstanbul 3 İcra Müdürlüğünün 2009/11461 sayılı takip dosyasından davacı şirkete borçlu olan B.M. San ve Tic.Ltd.Şti'nin kurucu ortağı ve temsilcisidir. Bu borcun ödenmemesi üzerine davacı şirketin yetkilileri H. D., şirket vekili Av. Ö. Ö. ile dava dışı B.M. Paz.ve Tic.Ltd.Şti.yetkilileri S.P., M. Ç. ile B.M. San ve Tic.Ltd yetkilileri S.Ç., M.Ç. arasında 2.4.2009 tarihli protokol düzenlenerek 2009/11461 sayılı takip dosyasındaki borcun ödenmesine yönelik olarak yeni ödeme planı yapılarak eldeki davanın konusunu oluşturan 2.4.2009 tanzim 6.4.2009 vadeli 264.000 TL meblağlı B.M. San ve Tic ltd.Şti'nin borçlu, şirket yetkilileri Su. Ç. ve M.Ç.'nın kefil olduğu senet, düzenlenmiş anılan senet 2009/11611 sayılı dosya ile takibe konmuş ödenmemesi üzerine de eldeki dava açılmıştır.
Gerek dosyadaki mevcut deliller gerek davalı M.Ç. vekilinin savunma dilekçesi, gerek dosyada mevcut bilirkişi raporu içeriğinden anlaşıldığı üzere ; davacı ile davalı M.Ç.'in ortağı ve temsilcisi olduğu B.M. San ve Tic.Ltd.Şti arasındaki ticari ilişkinin 5.1.2007 tarihinde başladığı, davalı M.Ç.'nın ortağı ve temsilcisi olduğu borçlu B.M. Tic.Ltd.Şti'nin borcuna karşılık şirket hakkında yapılan icra takibi sırasında 2009/11461 sayılı takip dosyası), 2.4.2009 tarihli protokol ile davalı M.Ç.'in ortağı ve temsilcisi olduğu şirket borcuna kefil olduğu, 2009/11611 sayılı takip dosyasına konu senedi kefil olarak imzaladığı anlaşıldığından davalı M.Ç. yönünden borcun doğum tarihinin, ortağı ve kefili olduğu B.M. San ve Tic,Ltd.Şti'nin borçlandığı tarih olarak kabulü gereklidir. Dosya kapsamından da bu tarihin bilirkişi raporuna göre, ticari ilişkinin başladığı 5.1.2007, 2009/11461 sayılı takip dosyası yönünden ise 1.8.2008 tanzim tarihli senet olması nedeniyle 13.2.2009 ve 20.7.2009 tarihli dava konusu tasarrufların borcun doğumundan sonra yapıldığının kabulü ile davanın esas yönden incelenmesi, taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre, dava konusu tasarrufların İİK 277,278,279,280 ve 283 maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun olmayan gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 gün 2010/17-398 Esas 2010/497 Karar,2010/17-399 Esas 2010/498 Karar, 2010/17-400 Esas 2010/499 Karar,2010/17-401 Esas 2010/500 Karar sayılı ilamları aynı doğrultudadır.),
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazların kabulü ile hükmün BOZULMASINA peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 01.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Aynı doğrultuda:
HGK. 13.10.2010 T. 17-401/500(www.e-uyar.com)
HGK. 13.10.2010 T. 17-399/498(www.e-uyar.com)
HGK. 13.10.2010 T. 17-400/499(www.e-uyar.com)
HGK. 13.10.2010 T. 17-398/497(www.e-uyar.com)
V- Davacı alacaklı vekili, “davalı borçlu hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığı ve hakkındaki takipleri sonuçsuz bırakmak için dava konusu taşınmazı davalı Ferda'ya devrettiğini, bu tasarrufun iptaline karar verilmesini” istemiştir.
Mahkemece, “tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gerektiği, tasarrufun 23.03.3009 tarihinde yapıldığı, borcun 13.04.4009 tarihinde doğduğu, borçlunun ortağı olduğu dava dışı şirketin borçlarından sorumlu olmadığı”ndan bahisle “davanın reddine” karar verilmiş hüküm davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan ön-ce doğması dava önkoşulu olup mahkemece resen araştırılmalıdır.
Somut olayda; davalı borçlu Hasan T.'in, ortağı olduğu şirkete ait borç 23.01.2009 tarihinde doğmuş, şirket borcunu ödemeyince alacaklı aynı borcu yeniden yapılandırarak bu kez 13.04.2009 tarihinde, hem şirket yetkilisi hem de ortaklar şahsi olarak bono düzenleyerek alacaklıya vermiş ve bu bono da ödenmeyince dava konusu takip yapılmıştır. Bu durumda davaya konu borç, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 E. - 497 K. sayılı ilamında da benzer şekilde kabul edildiği üzere borç, 23.01.2009 tarihinde doğmuş olup, bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
NOT: Kanımızca; kefilin borcu (sorumluluğu) kefaletle birlikte doğar. “Kefilin borcunun doğum tarihi”nin “kefil olduğu dosya borcunun doğum tarihi” olduğunu kabul etmek, uygulamada “işlem emniyeti”ni bozar. İyiniyetli üçüncü kişilerin, güvenle alışverişte bulunmalarına engel olur.
Kefilin sorumluluğunun, asıl borcun doğduğu tarihe çekilmesi, yıllarca süren bir icra takibinde, bu takibe kefil olan üçüncü kişinin, kefalet tarihinden önceki dört/beş yıl içinde yaptığı tüm tasarrufların iptaline neden olur. Bu durum da, haklı olarak, bu süreçte kefil ile işlemde bulunmuş olan tüm kişileri rahatsız eder…
Yüksek mahkemenin, bu konuya ışık tutan herhangi bir içtihadına rastlamadık…
Kanımızca, kefilin bu dosyaya kefaletten kaynaklanan borcunun, “kefil olduğu tarihte” doğmuş olduğunu kabul edip, eğer varsa bu tarihten sonra yapmış olduğu tasarrufları hakkında dosya alacaklısı tarafından ‘tasarrufun iptali davası’ açabileceği kabul edilmeli, kefilin borcunun doğum tarihi, asıl dosya borcunun doğum tarihine çekilmemelidir.
c) Uygulamada ; borçlunun dosya borcuna kefil olan üçüncü kişinin, takip alacaklısına, asıl borçlunun borcunu ödemesinden sonra, alacaklının haklarına halef olup, asıl borçludan dosyaya ödediği parayı tahsil edememesi üzerine, asıl borçlunun yaptığı herhangi bir tasarruf hakkında “tasarrufun iptali davası” (İİK.m.277 vd. ;TBK.m. 19) açmak istemesi halinde, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi , asıl borçlunun kefili olan kişinin borcunun doğum tarihinin “kefilin, borcu ödediği tarih” değil “asıl borçlunun takip alacaklısına olan borçlanma tarihi” olduğunu -isabetli olarak- aşağıdaki şekilde -tarih sırasına göre- belirtmiştir:
I- Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan ‘tasarrufun iptali’ isteğine ilişkindir.
Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra, yapılan araştırma ve inceleme sonucu verilen karar dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Tasarrufun iptali davalarında kural olarak borcun tasarruf tarihinden önce doğmuş olması ge-rekir.
Somut olayda, davacı vekili mahkemeye vermiş olduğu 08.04.2011 tarihli dilekçede ve duruşmadaki beyanında, “borçlu ile aralarındaki hukuki ilişkinin davalı Bülent A.’ın borçlu olarak, annesi Gülizar’ın ise kefil olarak imzaladığı ve alacaklısı A. Yılmaz olan 05.11.2004 tanzim tarihli senet ile başladığını, borçlu Bülent’in bu borcu ödememesi nedeniyle annesi hakkında icra takibi yapılmaması için senet bedelinin kendisi tarafından ödendiğini, buna karşılık kendisinin Bülent A.’dan icra takibine konu ettiği senedi aldığını” öne sürerek “borcun doğum tarihinin 05.11.2004 olduğunu” beyan etmiştir.
Davacı tarafından ibraz edilen senet sureti, olayların akışı ve tüm dosya kapsamından borcun doğum tarihinin 05.11.2004, tasarruf tarihinin ise 02.03.2005 tarihi olduğunun kabulü gerektiğinden, borcun tasarruf tarihinden önce doğduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece ‘borcun, tasarruf tarihinden önce doğduğu’nun kabulü ile davalı Selim’in borçlu davalı Bülent’in kardeşi olması nedeniyle, İİK.nun 280/1-2 maddesi uyarınca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu “davanın reddine” karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 5.4.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
II- Davacı vekili “davalı borçlu G. O.'ın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı üç taşınmazı 26.3.2010 tarihinde kayınpederi davalı M. Ç.'a sattığını” belirterek “davalılar arasındaki tasarrufun iptaline karar verilmesini” talep etmiştir.
Davalı borçlu G. O. “bankadan kullandığı kredileri davalı kayınpederi M. Ç. ile birlikte harcadıklarını, kredi borçlarının çoğunu ödediğini, davalı Muzaffer'in, oğlunun baskısı ile kendisine ve eşine ait taşınmazları üzerine aldığını ve daha sonra da boşanmalarına neden olduğunu” belirterek takdiri mahkemeye bırakmıştır.
Davalı M. Ç. Vekili “aciz belgesi sunulmadığını, tasarrufların borçtan önce yapıldığını, borçludan iki taşınmaz aldıklarını, karşılığında borçlunun banka borçlarını ödediklerini, borçlunun banka borçları için yapılan ödemenin 510.066,57 TL olduğunu, borçlu ile müvekkilinin kızının 4.5.2010 tarihinde boşandığını” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.
Mahkemece “iddia, savunma, toplanan delillere göre, iptali istenen tasarrufların takip konusu alacaktan önce yapıldığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK. 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış ‘tasarrufun iptali’ istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenme koşullarından biri, mahkemece de belirlendiği gibi, “iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması”dır.
Somut olayda davacının alacağı, davalı borçlu G. O.'ın Hayrabolu Yapı Kredi Bankasından kullandığı kredi borcuna davacının kefil olması ve davalı borçlunun borcu ödememesi nedeniyle, davacının kefil olarak yaptığı ödemelerden doğmaktadır.
Mahkemece “davacı tarafından Yapı Kredi Bankası Hayrabolu Şubesine ödenen en eski tarihli makbuzun 20.12.2010 tarihi olduğu, iptali istenen tasarrufların ise 26.3.2010 tarihinde yapılmış olması nedeniyle, tasarruf tarihinde davacının henüz alacaklı olmadığı, gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir. Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 2010/749 sayılı takip dosyasından takip konusu alacağın davacının davalı G. O.'ın Yapı Kredi Bankasından kullandığı kredilerin kefili sıfatıyla 9.4.2010-21.5.2010 tarihleri arasında 3., 5., 6., 14., 16., 17., 18. taksit ödemelerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki kredi sözleşmelerinden de davalı borçlunun Y.. Kredi Bankası Hayrabolu Şubesinden kullandığı tarihsiz 30.000,00 TL ve net okunamamakla birlikte, 30.7.2007 tarihli 45.000,00 TL'lik Limit artırımlı kredilere davacının kefil olduğu anlaşılmaktadır. Kredi sözleşmelerinde borcun doğumu, hem asıl borçlu hem de kefiller açısından ( gerek asıl borçluya, gerekse kefilin asile rücuu halinde ) kredi sözleşme tarihinde doğacağından, mahkemece, Y.. Kredi Bankası Hayrabolu şubesinden anılan kredi sözleşmelerinin tarihleri net olarak sorularak, sözleşme tarihlerinin iptali istenen tasarruftan önce olduğu takdirde davanın esasına girilerek, İİK. 278, 279 ve 280. maddeler gereğince dava konusu tasarrufların iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
Kabule göre de; dava önkoşul yokluğu nedeniyle reddedildiğinden, AAÜT'nin 7.maddesi gereğince davalı M. Ç. lehine maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken, nispi vekalet ücreti takdiri de doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazların kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 01.11.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
III- Dava, İİK.nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan “tasarrufun iptali” isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda kural olarak “borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması” gerekmektedir. Mahkemece “borcun tasarruf tarihinden sonra doğması nedeniyle davanın reddine” karar verilmiş ise de verilen karar dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Somut olayda davacı alacaklı Antalya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/21548 ve Antalya 8. İcra Müdürlüğünün 2010/408 sayılı dosyası ile icra takibine girişmiş, takibin dayanağı olarak kefil olarak dava dışı bankaya yaptığı ödemeleri göstermiştir. İptali istenilen tasarruf 28.01.2008 tarihlidir. Davacı alacaklı ile borçlu davalı M.S.E. arasında ilk hukuki ilişki davacının borçlu davalının bankadan almış olduğu kredi nedeniyle kendisine kefil olduğu 20.10.2004 tarihinde başlamış olup bu kredi borcunun asıl borçlu tarafından ödenmemesi nedeniyle davacı tarafından ödenmiş olduğu, daha sonrada yapılan bu ödemeler nedeniyle borçlu davalı M.S. aleyhine icra takibine başlandığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Böylece davacının alacağı, dava dışı banka ile 2004 yılında imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup, bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür. Bu durumda mahkemece “borcun tasarruf tarihinden önce doğmuş olduğu”nun kabulü ile, işin esasına girilerek, tarafların delillerinin toplanması, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar vermesi gerekirken, yazılı olduğu üzere davacının “davasının reddine” karar vermesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 4.3.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
IV-Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.04.2012 gün ve 2012/97 Esas 2012/223 Karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 10.06.2013 gün 2012/9203 E., 2013/8718 K sayılı ilamı ile;
(...Davacı İsmail vekili, davalı borçlu Rüstem aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını, ileri sürerek “borçlunun, dava konusu taşınmazını davalı yeğeni Eyüp’e satışına ilişkin tasarrufun iptalini” talep etmiştir.
Davalılar “davanın reddini” savunmuştur.
Mahkemece, “taşınmazın satış tarihinin borcun doğum tarihinden önce olduğu” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup, mahkemece res'en araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde, işin esası hakkında hüküm kurulamaz. Somut olayda davalı borçlu Rüstem için davaya konu borç, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da benzer şekilde kabul edildiği üzere, dava dışı banka ile imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup, bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür. Hal böyle olunca “davacının kredi sözleşmesinin kefili olması ve borçlu yerine ödemeyi, tasarruf tarihinden sonra gerçekleştirmiş olduğu” gerekçesi ile “davanın reddi” isabetli değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili “davacının, davalı ve kardeşinin bankadan aldığı krediye kefil olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine bankanın davacı -kefil hakkında icra takibi başlattığını, davacının alacaklı - bankaya 31.3.2011 tarihinde kredi borcunu ödeyerek davalı-asıl borçlu hakkında icra takibi başlattığını, takibin kesinleştiğini, haciz için gidildiğinde haczi kabil mal bulunamadığını, yaptığı araştırmada davalı Rüstem'in 193 parselde kayıtlı taşınmazdaki hissesini abisinin oğlu olan diğer davalı E. K.'e devrettiğini öğrendiğini, İİK 280. maddenin 2. fıkrasına göre tasarrufun alacaklılara zarar verme kastıyla yapıldığının açık olduğunu, aynı yasanın 277 ve devam maddeleri gereği bu tasarrufun iptali gerektiğini” belirterek “davalılar arasındaki işlemin iptaline karar verilmesini” istemiştir.
Davalı R. K.; “mal kaçırma kastının olmadığını, tasarrufun borcun doğmasından çok önce olduğunu” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.
Davalı E. K. ; davacı ile davalı Rüstem arasındaki iç ilişkiyi bilmediğini, satışın bu işlemden çok önce gerçekleştiğini ve gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; “Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gerekir. Bu husus dava şartı olup mahkemece resen dikkate alınmalıdır. Davalı Rüstem taşınmazını 12/01/2010 tarihinde diğer davalı Eyüp'e satmıştır. Davacı İsmail davalı Rüstem'in bankadan almış olduğu kredi borcunu kefil olarak 31/03/2011 tarihinde ödemiştir. BK.nın 496. maddesine göre kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında ona halef olur. Kefil ödeme yapmakla, yapmış olduğu ödemeyi asıl borçludan talep edebileceğinden, davacı İsmail ile davalı Rüstem arasındaki borcun doğum tarihi ödeme tarihi olan 31/03/2011'dir. İptali istenen tasarrufun yapıldığı tarih ise 12/01/2010'dur. Bu hali ile iptali istenen tasarruf borcun doğumundan önce yapılmıştır'' gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; ''...kefilin alacaklının haklarına halefiyeti alacaklının hakları tatmin edildiği anda doğar. Kefilin ödeme yapması ile ilk alacak başka bir alacağa dönüşür ve alacaklının hakkından bağımsız olan yeni bir hak meydana gelir.
Kefilin bütünü ile alacaklının yerine geçtiği kabul edilirse halef mevcut bir hakkı devralmış olacak ve bu suretle o borca ilişkin olarak işlemekte olan zamanaşımı ile bağlı olacaktır. Ancak kefilin nezdinde bağımsız bir hak doğduğu kabul edilirse, kefilin rücu talebinin tabi olduğu zamanaşımı, borçlunun kefili olan ödeme borcunun muaccel hale gelmesinden itibaren başlayacaktır. Her ne kadar Borçlar Kanunu'nda rücu halinde zamanaşımı başlangıç tarihine ilişkin bir düzenleme yoksa da, Yargıtay'ca alacaklının tatmininden itibaren zamanaşımının başlayacağı kabul edilmektedir. Yine İsviçre Borçlar Kanunu'nda açıkça kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımının alacaklıyı tatmin ettiği anda başlayacağı belirtilmiştir. Zamanaşımı konusundaki Yargıtay'ın bu uygulaması da kefilin alacağının, ödeme yaptığı tarihte doğduğunu göstermektedir.'' gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kefil tarafından açılan tasarrufun iptali davasında dava önkoşulu olan tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması koşulu değerlendirilirken borcun doğum tarihi olarak kefil tarafından borcun ödendiği tarihin mi yoksa asıl borçlanma (kredi sözleşmesi) tarihinin mi esas alınacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere tasarrufun iptali davası, borçlu tarafından alacaklısını zarara uğratmak kastıyla gerçekleştirilen tasarruftan zarar gören alacaklının, borçlunun mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen kıymetlerin, tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlamak ve bu yolla alacağını elde etmek amacıyla ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277. maddesine dayalı olarak açtığı davadır.
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gereklidir.
Nitekim, tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan “borcun tasarruftan önce doğması” koşulu yönünden bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümünde, kefilin ödeme yaptığı tarihin ‘borcun doğum tarihi’ olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin hakları'' başlıklı 496. maddesinde kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı öngörülmüş; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin rücu hakkı'' başlıklı 596. maddesinde de ‘kefilin alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı’ düzenlenmiştir.
Buna göre somut olaya dönüldüğünde dava dışı alacaklı-Denizbank ile borçlu - davalı R. K. arasında imzalanan 10000 TL kredi verilmesine ilişkin sözleşmenin 15.06.2009 tarihinde imzalandığı, davacı İ. Ş.' in sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığı görülmektedir. Davacı-kefil borcu 31.3.2011 tarihinde ödeyerek davalı Rüstem'in diğer davalı Eyüp'e 12.01.2010 tarihinde satış suretiyle devrettiği taşınmazdaki hisse yönünden eldeki davayı açmıştır. Buna göre, davacı-kefil, ödeme yaptığı 31.03.2011 tarihinde alacaklı – bankanın haklarında ona halef olmuştur. Tasarrufun iptali istemi de, alacaklının haklarındandır. Bu durumda kefil yönünden borcun doğum tarihinin, asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin, borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.
Uyuşmazlığa konu olayda davacı - kefilin ödeme yaptığı kredi borcunun doğum tarihi 15.06.2009, iptali istenen tasarruf tarihi 12.01.2010 olduğuna göre dava ön koşulu gerçekleşmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 16.09.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.
HGK. 16.09.2015 T. E: 2013/17-2350, K: 1759(www.e-uyar.com)
Aynı doğrultuda:
HGK. 13.10.2010 T. 17-398/497(www.e-uyar.com)
V- Davacı vekili dava dilekçesinde; “davacının davalı H... aleyhine Kumluca İcra Müdürlüğünün 2012/1773 sayılı dosyası ile takip başlattığını, takibe gidildiğinde haczi kabil mallara rastlanılmadığını, bu durumun aciz vesikası niteliğinde olduğunu, takipten kısa bir süre önce borçlunun Kumluca Beşikçi köyü 154 ada 54 parsel sayılı taşınmazını diğer davalı ve torunu olan L..'ya temlik ettiğini, bundan başka haczi kabil malının bulunmadığını “beyan ederek “davalılar arasında muvazaalı olarak yapılan tasarrufun iptaline karar verilmesini” talep ve dava etmiştir.
Davalı Levent vekilinin cevap dilekçesinde; “müvekkilinin 20/08/2010 tarihinde bedeli karşılığında dava konusu taşınmazı satın aldığını, ilamsız takip tarihinin 02/07/2012 tarihli olduğunu, takibe konu ödeme dekontunun da 28/10/2011 tarihli olduğunu, taşınmazın borcun doğumundan önce tasarruf edildiğini, bu nedenle davanın ön şart yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, bu olmasa bile borçlu H... aleyhine aynı gayrimenkul ile ilgili Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2009/3598 sayılı dosyasında takip başlatıldığını, müvekkilinin annesi A... aracılığıyla bu takip dosyası için Ziraat Bankasına 80.000,00 TL ödeme yaptığını, taşınmazdaki ipoteği kaldırttığını, haricen H...'ye 125.000,00 TL ödeme yaptığını, taşınmazı gerçekten satın aldığını” belirterek “davanın reddine” karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, “davacı İ....'ın, davalı H...'nin 31/03/2008 tarihinde çekmiş olduğu krediye kefil sıfatı ile imza attığı, bu sözleşme ile H...'nin asıl borçlu ve İ... ın kefil olarak ....Bankasına borçlandığı, bu tarihte H...'nin İ...'a borçlu olmadığı, dava konusu tasarrufun 20/08/2010 tarihinde yapıldığı, icra takibine dayanak ödeme belgesinin ise 28/10/2011 tarihli olmasına göre ve borca yeter malın haczinin yapılmadığı ve aciz durumuna düştüğünün de ispatlanmadığı” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmış olması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır. Somut olayda davalı borçlu aleyhine Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2012/1773 sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığı takibin kesinleştiği anlaşılmış, mahkemece “dava konusu taşınmazın devir tarihinin 20.08.2010 olduğu, krediden kaynaklı kefalet borcunun ise 28.10.2011 tarihinde ödendiği, tasarruf tarihinin borcun doğum tarihinden önce olması ve dosyada davalı borçlunun aciz haline düştüğünün ispat edilememesi” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmişse de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
1-Davacı alacaklı İ...'ın, davalı borçlunun bankadan kullanmış olduğu kredi sözleşmesine müştereken ve müteselsilen kefil sıfatı ile imza attığı, davalı borçlunun kredi borcunu ödememesi sebebi ile kefil olarak 28.10.2011 tarihinde kredi borcunu ödediği, BK m. 496 uyarınca, ‘kefil ifada bulunduğu tutar oranında alacaklının haklarına halef olur’ hükmüne göre davalı borçlunun 20.08.2010 tarihinde adına kayıtlı gayrımenkulü davalı 3. kişi olan L..'ya mal kaçırma gayesi ile devretmesi sebebi ile işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanunun 487. maddesi “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir. Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” hükmüne haizdir. Kural olarak kefalet borcu asıl borç ile birlikte muaccel olmaktadır.
Bu durumda davacı alacaklının kefaletten kaynaklı alacağının doğum tarihi, genel kredi sözleşmesinin imzalandığı tarih olan 31.03.2008 tarihi olmasına göre; davacı ile davalı borçlu arasındaki borç ilişkisinin başlangıcının dava konusu tasarruf tarihinden önceye dayandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
2-Mahkemece “davalı borçlunun aciz halinin olup olmadığı” hususunda araştırma inceleme yeterli değildir. Davanın dayanağı olan Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2012/17773 sayılı icra dosyası incelendiğinde ve davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 07.11.2012 tarihli haczi tutanağında “borçlunun haczi kabil malı bulunmadığı” belirtilmiştir. Bu hali ile haciz tutanağı İİK 105 maddesi hükmüne göre geçici aciz belgesi niteliğindedir. Ancak borçlu adına kayıtlı .... plakalı araç kaydı olduğu anlaşılmaktadır. Aracın kıymet taktiri yaptırılarak, borca yeter kıymette olup olmadığı belirlenerek, sonucunda borçlunun aciz halinin değerlendirilmesi gerekirken, aracın kıymeti belirlenmeksizin yazılı olduğu şeklde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 23.05.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
[1]SERKAYA, Ş. A./KUL, S. Tasarrufun İptali Davaları, 2016, s:156 vd. - KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, 1997, C: 4, s: 3417 vd – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Bası, 2013, s:1402 –MUŞUL, T. Tasarrufun İptali Davaları, 2015, s:95- MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukuku, C:2, 6. Baskı, 2013 s: 1764 vd.- MUŞUL, T. Bilirkişi Raporları ve Hukuki Mütalâalar, 2006, C: 2, s: 887, 928 - KOSTAKOĞLU, C. Takip Hukukunda İptal Davaları (Ad. D. 1989/6, s: 21 vd; Yasa D. 1989/6, s: 1048 vd.) - GÜNEREN, A. Tasarrufun İptali Davaları, 3. Baskı, 2012, s: 419 vd.- KALE, S. Aciz Halindeki Borçlunun, Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukuki Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK. mad. 279) (Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan, 2003 s: 193) - KARATAŞ, İ./ERTEKİN, E. Tasarrufun İptali Davaları, 1998, s: 74 - ŞİMŞEK, E. İcra ve İflas Kanunu (Açıklamalar ve İçtihatlar), 1989, s: 863
[2] ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E. İcra ve İflas Hukuku, 4. Baskı, 2018, s:531-ERDÖNMEZ, G. Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, 2017, s:77- ÜSTÜNDAĞ, S. İflas Hukuku, 8. Baskı, 2009, s: 285 - BERKİN, N.M. İflâs Hukuku, 1972, 4. Bası, s: 499 - BERKİN, N.M. İflâs Hukuku Rehberi, 1980, s: 110 - YILDIRIM, M. K. İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, 1995, s: 139, 288 vd. - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, 5. Baskı, 2018, s:96; s:799 UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, 4. Baskı, C: 2, 2011, s: 1562 vd. - ALTAY, S. Türk İflas Hukuku, 2004, C: 1, s: 675 - TOKTAŞ, M. Kamu Alacağının Korunmasında Tasarrufun İptali Davaları, Peçeleme ve Muvazaalı İşlemler, 2009, s: 59 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, 2014, s: 4340
[3] Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. age. C:2, s:1562 vd. - UYAR, T. İİK. Şerhi, C:11, 3. Baskı, 2010, s:18869 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, s: 4369 vd.
[4] Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, 5. Baskı, s: 798 vd.
[5] ERDÖNMEZ, G. age., s:71
[6] Bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C., Tasarrufun İptali Davaları, s:3 vd. - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, s: 4306 vd.
[7] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s: 210
[8] Bknz: 17. HD. 05.11.2018 T. 6517/10079; 09.10.2018 T. 9899/8826; 04.10.2018 T. 5240/8614; 11.09.2018 T. 2770/7624; 06.09.2018 T. 3873/7497; 08.05.2018 T. 18338/4714; 21.02.2018 T. 12253/1199; 19.02.2018 T. 8069/1094; 12.02.2018 T. 5920/863; 20.12.2017 T.8647/11899; 13.12.2017 T. 4280/11638; 07.12.2017 T. 10977/11385 (www.e-uyar.com)
[9] Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s: 96 vd., 806 vd.
TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINDA
“YETKİ İTİRAZI”NDA BULUNMA ŞEKLİ
Av. Talih UYAR
Av. Cüneyt UYAR*
İcra ve İflâs Kanunu’nda, tasarrufun iptali davalarının kimler tarafından (İİK.m.277), kimlere karşı (İİK.m.282) açılabileceği düzenlenmiş olduğu halde,[1] bu davanın nerede (hangi yerdeki ‘yetkili’ ve ‘görevli’ mahkemede) açılabileceği açıkça düzenlenme-miştir.[2]
Tasarrufun iptali davalarında “yetkili mahkemenin neresi (nereleri) olduğu” konusunda İcra ve İflas Kanunu’nda açık (özel) bir hüküm bulunmadığından, HMK’nun genel hükümleri gereğince, bu dava davalı-borçlu ya da üçüncü kişinin ikametgahının bulunduğu yerde (HMK. mad. 7) açılabilir.[3] [4] Buna göre; ‘borçlu’ ile ‘üçüncü kişi’nin yerleşim yerleri aynı yerlerde ise, tasarrufun iptali davası ‘bu kişilerin ortak yerleşim yerlerinde’ (HMK.m.6) açılabilir. Buna karşın ‘borçlu’ ile ‘üçüncü kişi’nin yerleşim yerleri farklı yerlerde ise, tasarrufun iptali davası ‘bu kişilerden birinin yerleşim yerlerinde’ açılır. (HMK.m.7). Yani bu davalarda yetkili mahkeme genel yetki kuralına göre belirlenir.[5] [6]
Haciz yolu ile takiplerde açılan iptal davalarında ve iflâs yolu ile takiplerde açılan iptal davalarında, «davalı» iki kişi olduğundan,[7] dava bunlardan birinin ikametgâhının bulunduğu yerde açılabilir (HMK. m. 7).[8]
Bu dava, aynî bir dava olmayıp kişisel bir dava olduğundan[9] [10] konusu taşınmazlara ilişkin olsa bile, yine HMK. m. 12 uygulanmaz, yani, «taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi» yetkili değildir.[11] [12]
Tasarrufun iptal davasında, eğer «iptali istenen tasarrufun alacaklıları zarara sokmak kasdıyla yapıldığı» (ve bu nedenle, ‘haksız fiil’ oluşturduğu) iddia ediliyorsa, «tasarrufun (haksız fiilin) yapıldığı yerde» (HMK. m. 16) de iptal davası açılabilir.[13]
Tasarrufun iptal davası «yetki sözleşmesinde öngörülen yetkili mahkemede»[14] -örneğin; takip dayanağı bono’da[15] Genel Kredi Sözleşmesinde ya da Müşterek Borçluluk ve Müşterek Müteselsil Kefalet Taahhütnamesinde öngörülen yerde (HMK. m. 17’de öngörülen koşulların oluşması şartıyla ve özellikle iki tarafında tacir olması halinde)-[16] açılabilir.
«Bono»da yazılı olan «özel yetki kaydı», bono borçlusu olmayan diğer davalılar için bağlayıcı olamaz.[17]
Yetki itirazında bulunan (davalı) tarafın -HMK. m. 19 uyarınca- yetkili mahkemeyi de bildirmesi gerekir.[18]
Mahkeme davalının «yetki itirazı»nın kabul edilmesi halinde «mahkemenin yetkisizliğine ve dosyanın talep halinde yetkili … mahkemesine gönderilmesine…» şeklinde[19] karar verilmesi gerekir.
Tasarrufun iptali davalarında mahkemece -davalı tarafından yetki itirazında bulunulmamış olması halinde- doğrudan doğruya «yetkisizlik kararı» verilemez.[20]
‘Basit yargılama usulü’ne tâbi davalardan olan tasarrufun iptali davalarında ‘yetki itirazı’nın, «iki haftalık cevap süresi içinde» yapılması gerekir.[21]
Tasarrufun iptali davalarında davalı-borçlu ile doğrudan doğruya işlem yapan diğer davalı-üçüncü kişi arasında ‘zorunlu dava arkadaşlığı’ bulunmaktadır.[22] [23]
Buna karşın, dava konusu taşınırı/taşınmazı davalı üçüncü kişiden almış olan dördüncü (beşinci) kişi ile diğer davalı-borçlu (ve üçüncü kişi) arasında ‘ihtiyari dava arkadaşlığı’ bulunmaktadır[24] [25]
Bu durumda, davalılar nasıl yetki itirazında bulunabilirler? Yüksek mahkeme (17. Hukuk Dairesi), bu durumda davalı-borçlu ile davalı-üçüncü kişinin, eğer aralarında zorunlu dava arkadaşlığı varsa birlikte (aynı yeri) yetkili mahkeme olarak göstermeleri gerektiğini aksi takdirde ayrı ayrı yerleri ‘yetkili mahkeme’ olarak göstermeleri halinde yetki itirazının geçerli, olmayacağını bu durumda, davacının yetkisiz yerde açtığı tasarrufun iptali davasının bu yerde görüleceğini” buna karşın “davalı dördüncü, beşinci vs. kişi ile diğer davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunması halinde bu kişilerin ayrı ayrı (farklı yerleri) yetkili mahkeme olarak gösterebileceklerini” aşağıdaki şekilde –tarih sırasına göre- ifade etmiştir:
√“İptal davalarında borçlu ile üçüncü kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı olup, üçüncü kişiden satın alan dördüncü kişi ile aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp bunlar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığı niteliğinde olması nedeniyle sadece 4. kişi konumundaki davalının yetki itirazında bulunması halinde bu davalı yönünden dosyanın tefrik edilerek yetkili mahkemeye gönderilmesi gerektiği;
Davacı vekili, davalı borçlu T. Tekstil İnşaat San. Tic. A.Ş. aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunmadığını ileri sürerek davalı borçlu şirketin üzerine kayıtlı taşınmazını mal kaçırma amaçlı davalı M. Tekstil San.ve Tic. A.Ş.'ye sattığını belirterek tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı M. Tekstil San. ve Tic. A.Ş. vekili, yetkili mahkemenin Bursa Mahkemeleri olduğunu belirterek yetkisizlik kararı verilmesini savunmuştur.
Davalı T. Tekstil İnşaat San. Tic. A.Ş. vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı M. Tekstil Konf. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. vekiline usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş ve davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece davalılardan M. Teks. Tekstil ve M. Teks. Ltd. Şti.'nin ticari faaliyet merkezinin Bursa olduğu, gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm davacılar vekili ve davalı M. Tekstil San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava İİK'nın 277. ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davası ayni hakka değil, kişisel hakka dayanan davalardandır. Bu nedenle tasarrufun İptali davaları genel yetki kurallarına göre HUMK'nın 9. maddesi (HMK md. 6) uyarınca davalının ikametgâhı mahkemesinde görülür. Davalılar birden fazla ise dava davalılardan birinin yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Bu durumda davacı, davalılar aynı yerde oturuyorlarsa davasını orada, ayrı ayrı yerlerde oturuyorsa seçimlik hakkını kullanarak dilerse borçlunun, dilerse borçlu İle hukuki işlemde bulunan 3.şahsın yerleşim yeri mahkemesinde davasını açabilir. Yine alacaklı ile borçlu arasında yazılı yetki sözleşmesi varsa sözleşmede yetkili gösterilen yer mahkemesi de HUMK 22. maddesine göre yetkilidir. Öte yandan borçlu ile 3. kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan borçlu davalı tarafından yapılan yetki sözleşmesi diğer davalıyı da bağlar. 4. kişi yönünden ise borçlu ve 3. kişiler ile arasında ihtiyari dava arkadaşlığı vardır. Ayrıca bu davalarda HUMK'nın 13. maddesinin (HMK md.12) uygulama olanağı da yoktur.
Tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi olup, yetki itirazı ilk oturuma kadar, en geç ilk oturumda esasa girilmeden önce yazılı veya sözlü olarak ileri sürülebilir. Yetki itirazında yetkili mahkemenin açıkça, tek ve doğru olarak gösterilmesi zorunludur (HUMK md. 23; HMK md 19). Aksi halde mahkeme, gerçek yetkili mahkemenin neresi olduğunu araştırmadan yetki itirazının reddi yönünde karar vermelidir.
Somut olayda, davalı T. Tekstil İnşaat San. Tic. A.Ş. borçlu, davalılar M. Tekstil Konfeksiyon İnş. San. Tic. Ltd. Şti. 3. kişi, M. Tekstil San. ve Tic. A.Ş. ise 4. kişi durumundadır. 3. kişi davalı şirket yetki itirazında bulunmamıştır. Borçlu davalı şirket tarafından yapılan yetki itirazında İstanbul Ticaret Mahkemelerini yetkili olarak göstermiş ise de, şirket adresinin Hadımköy olması ve Çatalca adli sınırları içerisinde bulunması bakımından yapılan yetki itirazı usulüne uygun değildir. 4. kişi davalı şirket ise süresi içerisinde yapmış olduğu yetki itirazında şirket adresi olan Bursa mahkemelerini yetkili olarak göstermiş olması bakımından yetki itirazı usulüne uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, iptal davalarında borçlu ile üçüncü kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı olup, üçüncü kişiden satın alan dördüncü kişi ile aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp bunlar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığı niteliğinde olması nedeniyle sadece 4. kişi konumundaki davalının yetki itirazında bulunması halinde bu davalı yönünden dosyanın tefrik edilerek yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekirken, dava dosyasının tamamının yetkisizlik kararı ile Bursa Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş olması da doğru değildir.”[26]
√“Yetki itirazında bulunmayan davalı üçüncü kişi ile borçlu arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan, yalnız bir davalının ileri sürdüğü yetki itirazının hukuki sonuç doğurmayacağı- Davacı alacaklı bankanın icra takibine konu ettiği ve borçlu tarafından imzalanan alacağın dayanağı kredi sözleşmesinde sözleşmeyi imzalayan banka şubesinin bulunduğu yer mahkemelerinin yetkisi kabul edilmiş olduğundan, bu durumda davacının davasını yetkili mahkemede açmış olduğunun kabulü gerektiği; arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan borçlu davalı tarafında yapılan yetki sözleşmesi diğer davalıyı da bağlayacağı- HUMK. m. 22 uyarınca, tarafların tacir veya tüzel kişi olmasına bakılmaksızın, HMK'nın yürürlük tarihinden önce açılan davalar bakımından alacaklı ile borçlu arasında yazılı yetki sözleşmesinde yetkili gösterilen yer mahkemesinin de yetkili olacağı;
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı dava dilekçesinin yetkisizlik nedeni ile reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu (B.M.) aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunmadığını ileri sürerek davalı borçlu (B.M.)'nin üzerine kayıtlı taşınmazını mal kaçırma amaçlı davalı (H.İ.K.)'a sattığını belirterek tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı (B.M.) vekili, yerleşim yerinin İstanbul olduğunu belirterek dava dilekçesinin reddini savunmuştur.
Davalı (H.İ.K.) vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalı (B.M.)'nin yerleşim yerinin İstanbul olduğu, süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetkisizlik nedeni ile reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK'nın 277. ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Tasarrufun iptali davası ayni hakka değil, kişisel hakka dayanan davalardandır. Bu nedenle tasarrufun iptali davaları genel yetki kurallarına göre HUMK'un 9. maddesi (HMK md. 6) uyarınca davalının yerleşim yeri mahkemesinde görülür. Davalılar birden fazla ise dava davalılardan birinin yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir (HMK md. 7). Bu durumda davacı, davalılar aynı yerde oturuyorlarsa davasını orada, ayrı ayrı yerlerde oturuyorsa seçimlik hakkını kullanarak dilerse borçlunun, dilerse borçlu ile hukuki işlemde bulunan 3.şahsın yerleşim yeri mahkemesinde davasını açabilir. Yine tarafların tacir veya tüzel kişi olmasına bakılmaksızın 6100 sayılı HMK'nın yürürlük tarihinden önce açılan davalar bakımından alacaklı ile borçlu arasında yazılı yetki sözleşmesi varsa sözleşmede yetkili gösterilen yer mahkemesi de HUMK 22. maddesine göre yetkilidir. Öte yandan davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan borçlu davalı tarafında yapılan yetki sözleşmesi diğer davalıyı da bağlar. Ayrıca bu davalarda HUMK'nm 13. maddesinin (HMK md.12) uygulama olanağı da yoktur.
Tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi olup, yetki itirazı ilk oturuma kadar, en geç ilk oturumda esasa girilmeden önce yazılı veya sözlü olarak ileri sürülebilir. Yetki itirazında yetkili mahkemenin açıkça, tek ve doğru olarak gösterilmesi zorunludur (HUMK md. 23; HMK md 19). Aksi halde mahkeme, gerçek yetkili mahkemenin neresi olduğunu araştırmadan yetki itirazının reddi yönünde karar vermelidir.
Somut olayda, davalı (B.M.) borçlu, davalı (H.İ.K.) 3. kişi durumundadır.
Davalı borçlu (B.M.) süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmasına karşın davalı (H.İ.K.) yetki itirazına bulunmamıştır. Öncelikle yetki itirazında bulunmayan davalı ile borçlu arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmakta olduğundan, yalnız bir davalının ileri sürdüğü yetki itirazı hukuki sonuç doğurmaz. Bunun yanında davacı alacaklı (T.H.) Bankası A.Ş.'nin icra, takibine konu ettiği ve borçlu (B.M.) tarafından imzalanan alacağın dayanağı kredi sözleşmesinde sözleşmeyi imzalayan banka şubesinin bulunduğu yer Bursa mahkemelerinin yetkisi kabul edilmiştir. Bu durumda davacı davasını yetkili mahkemede açmış olduğundan mahkemece davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 9.5.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi” [27]
√“Aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olan davalıların yetki itirazlarını birlikte yapmaları gerekeceği;
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu S....Mühendislik Teknik Hizmetler Isıtma Soğutma Sistemleri San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı 34 UE 0200 plakalı aracı 30.1.2009 tarihinde aralarında organik bağ bulunan M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'ne sattığını, satışın muvazaalı olduğunu, aracın davalı borçlu şirkete ait olduğuna ilişkin istihkak iddiasının kabulüne, araç kaydına haciz konulmasına, %40 inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu şirket vekili, Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, satışın iyiniyetle yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti. vekili, davanın istihkak davası değil, tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi gerektiğini, HUMK'nun 9.,İİK'nin 281. maddesi gereğince Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, aracı iyiniyetle ve gerçek bedelle aldıklarını belirterek davanın reddini, %40 icra inkar tazminatının davacıdan tahsilini savunmuştur.
Ankara 6.İcra Hukuk Mahkemesince davanın tasarrufun iptali davası olması nedeniyle verilen görevsizlik kararı Dairemizin 10.6.2010 tarih 2009/10579 Esas 2010/5328 karar sayılı ilamı ile onanmış; görevli mahkemece iddia, savunma toplanan delileri göre davalı şirketlerin yetkili ortağının aynı kişi olması ve diğer araçla ilgili fiili haczin hemen akabinde dava konusu araçla ilgili satışını yapılmış olması göz önüne alındığında yapılan işlemin borçtan kurtulmak amacıyla muvazaalı olarak yapılmış işlem olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, takip dosyası içeriğinden davalı borçlunun aciz halinde olduğunun anlaşılmasına, davalılar arasındaki organik bağ nedeniyle dava konusu tasarrufun İİK 280/1.madde gereğince iptale tabi bulunmasına, davalılar arasında yasadan kaynaklanan zorunlu dava arkadaşlığı olup yetki itirazının birlikte yapılmamış (borçlu şirket vekilinin yetki itirazı süresinde değildir.) olmasına göre, davalı M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin aşağıdaki bendin kasamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Tasarrufun iptali davaları nispi harca tabi davalar olup karar ilam harcının takip konusu alacak miktarı ile iptali istenen tasarrufun değeri karşılaştırılarak düşük olan değer üzerinden hesaplanması gerekir. Harç kamu düzenine ilişkin olduğundan bu husus temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın res'en incelenmiştir. Somut olayda iptali istenen tasarrufun değeri takip konusu alacaktan daha düşük olduğundan bilirkişi tarafından belirlenen 25.000,00 TL üzerinden karar ilam harcı hesaplanması gerekirken eksik hesaplama yapılması doğru değil bozma nedeni ise de yapılan yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün 6100 sayılı HMK'nun geçici 3/2 maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK'nun 438/7. maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı M.. Grup Mühendislik Hizmetleri İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine , 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın hükmün 3.bendinin tamamen çıkarılarak yerine “Alınması gereken 1.485,00 TL karar ilam harcından peşin alman 15,60 TL'nin mahsubu ile bakiye 1.469,40 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye geliri kaydına “ibaresinin yazılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”[28]
√“Tasarrufun iptali davasında yetki kamu düzenine ilişkin olmadığından yetki itirazının zorunlu dava arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişiler tarafından birlikte ve süresinde yapılması gerektiği;
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu A. Ö. hakkında yaptıkları takip sırasında borçluya ait M... İletişim A.Ş. ait (B) grubu hisselerinin 199.000 adetini davalı A. M.'na 500 adet hissesini ise diğer davalı R. M.'na alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına devir ettiğini tesbit ettiklerinden İİK'nun 277 ve devamı maddelerine göre borçlu ve davalı üçüncü kişiler arasındaki tasarrufun iptalini istemişlerdir.
Davalı A. ve R. M. vekilleri, süresinde ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçeleri İstanbul olması nedeni ile yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuşlardır.
Davalı borçlu, duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, davacı alacaklı ve borçlu arasında imzalanan sözleşme ile yetkili mahkemenin Adana olduğu belirtilmiş ise de bunun sözleşmenin taraflarını bağladığı üçüncü kişiler yönünden bağlayıcılığı olmadığı, ancak davalı üçüncü kişilerin süresinde yetki itirazında bulundukları ve ikametgahlarının İstanbul olması nedeni ile ortak yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan mahkemenin yetkisizliğine istem halinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, İİK'nun 277 ve devam maddelerine göre açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.
Bu tür davalarda, borçlu ve üçüncü kişiler zorunlu dava arkadaşı olup, davalı tarafında yer almaları gerekmektedir. Öte yandan tasarrufun iptali davasında yetki kamu düzenine ilişkin olmadığından, yetki itirazının zorunlu dava arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişiler tarafından birlikte ve süresinde yapılması gerekir. Somut elayda itiraz sadece davalı üçüncü kişiler tarafından ileri sürülmüş, borçlunun böyle bir itirazı olmamıştır.
Bu durumda, zorunlu dava arkadaşı olan davalıların usule uygun olarak yaptıkları bir itiraz olmadığından mahkemece, sadece üçüncü kişilerin itirazı ile yetkisizlik kararı vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı alacaklıya geri verilmesine, 14.10.2014 günü oybirliğiyle karar verilmiştir.”[29]
√“Davalı borçlu ile lehine tasarruf yapılan 3. kişi durumundaki davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan gerek borçlu ve gerekse 3. kişinin birlikte yetki itirazında bulunmasının gerekeceği, ancak dava konusu malı 3. kişiden satın alan ve 4. kişi konumundaki kişiler ile borçlu arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, yetki itirazını tek başına yapmasının da mümkün olduğu;
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ve ihtiyati tedbire yönelik olarak da davalı Ortak Girişim vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı (X) Süt ve Süt Ürünleri Sanayi ve Tic. AŞ vekili davalı borçlu A. Gıda Yemekçilik Temizlik Hizmetleri ve Malzemeleri İmalat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile aralarında yaptıkları anlaşma gereğince borçlunun ihale aldığı kuruma mal teslim ettiklerini ve borçlu ile Y. ve Peyz. Org. Tem. Bilg. Kar. Ve Bak. Hizm. İnş. Taah. Tic. San. Ltd. Şti.nin çeklerini aldıklarını ancak çeklerin karşılığının çıkmadığını belirterek borçlu şirket ortağının eşi ve M. G. Tekstil Temizlik Hayvancılık İnşaat Sanayi ve Ticaret ltd. Şti.nin de ortak olduğu C. Taahhüt Pazarlama İthalat İhracat İnşaat Sanayi Ticaret Ltd, Şti M. Gıde Tekstil Temizlik Hayvancılık İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Ortak Girişimi adında bir adi şirket kurarak ihalelere bu şirket vasıtası ile girdiklerini son olarak alınan bir ihaledeki alacakları da davalı C. Faktoring AŞ’ye temlik ettiklerini bu Faktoring firmasının ise tahsil ettiği paraları yine borçluların irtibatlı olduğu A. Gıda Paz. Kimya İnş. Taah. Nak. Tur. San. Tic. Ltd. Şti.ye aktardığını ileri sürerek muvazaalı temlik işlemlerinin iptaline ve davalı Faktoring firmasına ödemeler varsa yapılmaması için tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı C. Faktoring AŞ vekili Şirket yerleşim yerinin Esentepe-İstanbul olduğunu belirterek yetki itirazında bulunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yetki itirazı kabul edilerek dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili ve ihtiyati tedbire yönelik olarak da davalı Ortak Girişim vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, ihtiyati tedbirin kesin ispat gerektirmemesine, davalı borçlu ile davalı 3. kişiler açısından yetkisizlik kararı verilmesinde de yasaya aykırı bir yön olmamasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davacı vekilinin sair ve Ortak Girişim vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Tasarrufun iptali davalarında, HMK'nin 5 ve devamı maddelerinde düzenlenen yetki kuralları geçerlidir. Davalı borçlu ile lehine tasarruf yapılan 3. kişi durumundaki davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan gerek borçlu ve gerekse 3. kişinin birlikte yetki itirazında bulunması gerekir. Ancak dava konusu malı 3. kişiden satın alan ve 4. kişi konumundaki kişiler ile borçlu arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, yetki itirazını tek başına yapması da mümkündür. Somut olaya gelince yetki itirazında bulunan C. Faktoring AŞ firmasının yetki itirazının haklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu davalı açısından yetkisizlik kararı verilmesinde bir isabetsiz olmamasına rağmen bu davalı ile birlikte tüm dava için yetkisizlik verilmesi ise doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı C.Taahhüt Pazarlama İthalat İhracat İnşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti M. Tekstil Temizlik Hayvancılık İnşaat Sanayi ve Ticaret ltd. Şti. Ortak Girişimi vekilinin tüm temyiz itirazlarının ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davalı C. Faktoring AŞ dışındaki davalılar açısından hükmün BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 0,90 TL kalan harcın temyiz eden davalı C. Taah.Paz.İth.İhr.İnş.San ve Tic.Ltd.Şti. Ortak Girişim'den alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 14/04/2014 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliği ile karar verildi.”[30]
√“Davalı borçlu ile davalı 3. kişi arasında İİK. m. 282 gereğince zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve yetki itirazının zorunlu dava arkadaşları tarafından birlikte yapılması gerektiği
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı Amon. İnşaat Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu K. İnşaat Ltd. Şti'nin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı davalı Amon İnşaat Trz. Müh. Mim. Rek. San. Tic. Ltd. Şti'ne sattığını belirterek tasarrufların iptalini talep etmiştir.
Davalı borçlu vekili, müvekkilinin ikametgahı ve taşınmazın bulunduğu yer itibarıyla Artvin mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı A... İnşaat Trz. Müh. Mim. Rek. San. Tic. Ltd. Şti vekili, davanın esastan reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre HMK’nun 6.maddesine göre genel yetkili mahkemenin davalının ikametgah mahkemesi olduğu, davalı borçlu şirketin süresinde yetki itirazında bulunduğundan bahisle yetki itirazının kabulüne mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinin mütakip ve taraflardan birinin talebi halinde dosyanın görevli ve yetkili Artvin Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı Amon İnşaat Trz. Müh. Mim. Rek. San. Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun İptali istemine ilişkindir.
İptal davaları için yasada özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nun 6.maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekir. Aynı Yasanın 7/1 maddesi gereğince de davalı birden fazla ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. İptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka dayanan davalardan olduğundan davanın konusu taşınmaz bile olsa HMK'nun 12 maddesinin uygulanma imkanı yoktur. İİK'nun 282 maddesi gereğince davalı borçlu ile borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan 3.kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve zorunlu dava arkadaşları usul işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından yetki itirazının davalılarca birlikte ileri sürülmesi yasa gereğidir.Yalnız bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazı hukuki sonuç doğurmaz.
Somut olayda davalı borçlu vekili, “müvekkilinin yerleşim yerinin ve dava konusu taşınmazın bulunduğu yer itibarıyla Artvin Mahkemelerinin yetkili olduğunu” belirterek süresi içinde yetki itirazında bulunmuş ise de, davalı üçüncü kişi A... İnşaat Ltd. Şti'in yetki itirazı olmadığından, davalı borçlu ile davalı 3.kişi arasında arasında İİK 282 maddesi gereğince zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve yetki itirazının zorunlu dava dava arkadaşları tarafından birlikte yapılması gerektiğinden, davalı borçlunun yetki itirazında bulunmaması nedeniyle, davalı borçlunun yetki itirazının reddine karar verilerek, davanın esasının incelenmesi, taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Amon İnşaat Trz. Müh. Mim. Rek. San. Tic. Ltd. Şti vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Amon İnşaat Trz. Müh. Mim. Rek. San. Tic. Ltd. Şti'ye geri verilmesine 8.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.”[31]
√“İptal davaları için yasada özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nun 6. maddesi gereğince davalının, davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekeceği, davalı birden fazla ise davanın bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği, iptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka dayanan davalardan olduğundan, davanın konusu taşınmaz bile olsa HMK'nun 12 maddesinin uygulanma imkanının olmadığı- Davalı borçlu ile doğrudan işlem yapan 3. kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve zorunlu dava arkadaşları usul işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından, yetki itirazının davalılarca birlikte ileri sürülmesinin yasa gereği olduğu, bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazının hukuki sonuç doğurabilmesi için diğer davalının usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelmemiş olmasının gerekli olduğu, HMK'nun 19/2 maddesine göre bu yetki kesin yetki kuralı olmadığından taraflarca süresi içerisinde usulüne uygun olarak itiraz halinde mahkemece dikkate alınmasının gerekeceği;
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ile davalılar İ.Ş., B.M., İ.Y. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlulardan T.S.’nun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 6.11.2015 tarihinde davalı M.K.’ye; davalı borçlu Y.S.’nun adına kayıtlı yedi taşınmazdan birini 9.11.2015 tarihinde kayınbiraderi davalı Ş.E.’e, birini 24.11.2015 tarihinde davalı A.E.’a, iki taşınmazı 5.11.2015 tarihinde davalı İ.Ş.’e, iki taşınmazı 6.11.2015 tarihinde davalı İ.Y.’a, bir taşınmazının da 3.11.2015 tarihinde davalı B.M.’a sattığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlular Tevfik ve Y.S. vekili, ikametgah yeri itibarıyla Kula Mahkemelerinin yetkili olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazların rayiç bedelle satıldığını iptal koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı İ.Ş. vekili, dava konusu iki taşınmazı borçtan önce iyiniyetle 150.000 TL bedelle aldıklarını aciz belgesi sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı A.E. vekili ikametgah yeri itibarıyla Kula Mahkemelerinin yetkili olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazı 300.000 TL bedelle aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı M.K. vekili ikametgah yeri itibarıyla Kula Mahkemelerinin yetkili olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazın 1994 yılından beri müvekkiline ait olduğunu, kredi teminatı için davalı Tevfik’e devredildiğini, kredi borcu ödenince geri aldıkların belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı İ.Y. vekili, aciz belgesi sunulmadığını, tasarrufun borçtan önce yapıldığını, taşınmazın borca mahsuben davalı Yavuz’a devredildiği, borç ödenince geri aldıklarını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı B.M. vekili,aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazı borçtan önce 85.000 TL bedelle aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Şükrü savunma yapmamıştır.
Mahkemece iddia, savunma toplanan delillere göre; davalılardan İ. Y. hariç diğer tüm davalıların yerleşim yerinin Kula olduğu, iptali istenen tasarrufa konu taşınmazların da Kula ilçesi sınırları içinde kaldığı, davalıların büyük kısmının süresinde usulüne uygun yetki itirazında bulunduğu, usul ekonomisi bakımından tüm davalılar bakımından davaya bakmakla Mahkemenin yetkili olmadığı, Kula Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle davalıların usulüne uygun olan yetki itirazlarının kabulüne davanın yetki yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle reddine davaya bakmakla Kula Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğuna, dosyanın karar kesinleştiğinden ve talep halinde yetkili ve görevli Kula Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılar İsmail Şahin, B.M. ve İ.Y. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin bir isabetsizlik bulunmamasına, somut olayda yetki itirazında bulunan davalılar yönünden HMK’nun 17.maddesinin uygulanma imkanı bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davalılar İsmail Şahin, B.M. ve İ.Y. vekilinin temyiz itirazları yönünden;
2-İptal davaları için yasada özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nun 6. maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekir. Aynı Yasa'nın 7/1 maddesi gereğince de davalı birden fazla ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. İptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka dayanan davalardan olduğundan davanın konusu taşınmaz bile olsa HMK'nun 12 maddesinin uygulanma imkanı yoktur.
İİK'nun 282 maddesi gereğince davalı borçlu ile doğrudan işlem yapan 3. kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve zorunlu dava arkadaşları usul işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından yetki itirazının davalılarca birlikte ileri sürülmesi yasa gereğidir. HMK’nun 60.maddesi gereğince yalnız bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazının hukuki sonuç doğurabilmesi için diğer davalının usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelmemiş olması gereklidir.
Öte yandan HMK.'nun 19/2 maddesine göre bu yetki kesin yetki kuralı olmadığından taraflarca süresi içerisinde usulüne uygun olarak itiraz halinde mahkemece dikkate alınması gerekir.
Somut olayda davalı borçlular Tevfik ve Y.S. vekili tarafından süresi içinde yetki itirazında bulunulmuş ise de anılan borçlulardan davalı Yavuz’un, lehine tasarrufta bulunduğu davalı 3. kişiler İ.Ş., İ.Y. ve B.M. vekilinin duruşmaya katıldığı ve yetki itirazının bulunmadığı, kaldı ki davalılardan İzzet’in yerleşim yerinin İzmir olduğu, dolayısıyla davanın adı geçen davalılar yönünden mahkemenin yetkili olması nedeniyle, davalı borçluların yetki itirazının reddi ile adı geçen davalılar yönünden davanın esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenler davalılar İ.Ş., B.M. ve İ.Y. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün adı geçen davalılar yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 2,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar İsmail Şahin, B.M., İzzet Yıldırım'a geri verilmesine 31/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.”[32]
İsviçre’de durum nasıl? Tasarrufun iptali davasının ‘kimlere karşı açılabileceği’ konusu, İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun 290. maddesinde;
“Tasarrufun iptali davası, borçlu ile tasarrufa tabi işlemi gerçekleştiren veya borçludan iptale tabi tasarruf sebebiyle istifade eden (yararlanan) kişilere, onların mirasçılarına veya diğer haleflerine ve kötü niyetli üçüncü kişilere karşı açılır. İyi niyetli üçüncü kişilerin hakları, tasarrufun iptali davasından etkilenmez.”
şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi; İsviçre’de, tasarrufun iptali davalarında borçlu ‘davalı’ olarak gösterilmediği için, bizde karşılaşılan sorunlarla orada karşılaşılmamaktadır…
*
Bilindiği gibi; ‘davacı’ ya da ‘davalı’ tarafa da birden fazla kişinin bulunması halinde dava arkadaşlığından bahsedilir. Bu durum kendi içinde; ‘mecburi (zorunlu) dava arkadaşlığı’[33] ve ‘ihtiyari dava arkadaşlığı’[34] olarak ikili bir ayrıma tabi tutulur:
Hüküm ve sonuçları bakımından ‘mecburi (zorunlu) dava arkadaşlığı’ ;
Buna karşın, ‘üçüncü kişiler’ ile ondan sonraki ‘dördüncü ve beşinci kişiler’ arasındaki ilişki ihtiyari davsa arkadaşlığıdır.
‘İhtiyari dava arkadaşlığı’nda, dava arkadaşlarından her birisi diğerinden bağımsız olarak hareket eder, bir kısmı ‘yetki ilk itirazı’nda bulunabilirken[37], ‘maddi mecburi dava arkadaşlığı’nda, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadırlar. Örneğin; bütün dava arkadaşlarının hepsinin birlikte ‘yetki ilk itirazı’nda bulunmaları gerekir. Buna karşın ‘şekli mecburi dava arkadaşlığı’nda, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorunda değildir. Her biri iddia ve savunmalarında tek başına hareket edebilir. Bu bakımından ‘şekli mecburi dava arkadaşlığı’nda dava arkadaşlarının durumu ‘ihtiyari dava arkadaşlığı’ndaki dava arkadaşları (HMK. m. 58) gibidir.
Bilindiği gibi; yetki “bir davanın ‘hangi yerdeki’ görevli mahkeme tarafından görüleceğini” ifade eder.
‘Yetki’yi belirleyen kurallar HMK. m. 5-19’da düzenlenmiştir.
Bu ‘yetki kuralları’nın bir kısmı kesin, bir kısmı ise kesin değil’dir.
Hakkında ‘kesin yetki kuralı’ bulunan bir dava yalnız ‘kesin yetkili mahkemede’ görülür. Bu nedenle; ‘kesin yetki itirazı’ “ilk itiraz” (HMK. m. 116/1-a) olmadığından, her zaman yapılabileceği gibi, mahkeme tarafından da “kendisinin yetkili olmayıp, başka bir mahkemenin kesin yetkili olduğu” her zaman kendiliğinden gözetilir… ‘Kesin yetki’, “dava şartları”ndandır (HMK. m. 114/1-ç)
“Kesin yetki kuralları” dışındaki diğer bütün yetki kuralları “kesin olmayan yetki kuralları” niteliğindedir.
HMK.’da öngörülen ‘yetki kuralları’, kural olarak ‘kesin yetki kuralı’ niteliğinde değildir. Yani, ‘kesin yetki kuralları’ istisnadır.
Kanun ‘hangi yetki’ kuralının kesin olduğunu’ her zaman açıkça belirtmez. Bu durumda, bu yetki kuralının ‘kesin olup olmadığı’ ilgili kanun hükmündeki ifadenin mutlak olup olmamasına ve o yetki kuralının konuluş amacına göre belirlenir.[38]
Yüksek mahkeme (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi); tasarrufun iptali davalarında, davalılar arasında ‘maddi mecburi (zorunlu) dava arkadaşlığı’ bulunduğunu kabul ederek -“bütün dava arkadaşlarının yani davalı borçlu ile diğer davalı üçüncü kişinin birlikte hareket etmek zorunda olduğunu” ifade ederek- her iki davalının da ‘birlikte yetki itirazında bulunmalarını ve bunu yaparken aynı mahkemeyi yetkili olarak bildirmelerini’ istemekte, aksi takdirde yapılan ‘yetki itirazı’nı geçersiz saymakta ve davacının yetkisiz yerde açtığı dava ‘yetkili’ hale gelmektedir.
Bu şekildeki değerlendirme ve varılan sonuç iki bakımdan hatalıdır. Gerçekten;
Kanımızca; “tasarrufun iptali davalarında yetkili mahkemenin neresi olduğu konusunda” açık (özel) bir hüküm konulması isabetli olacaktır. Bu konuda yasaya, konulmuş olan ‘yetki kuralı’nın “kesin yetki kuralı niteliğinde olduğu”na dair kanun metninde ya da gerekçesinde açıklamada bulunulması yararlı olacaktır… Böylece bu davanın ‘yetkisiz yerde’ açılması halinde -davalıların yetki itirazında bulunurken aynı yeri ‘yetkili mahkeme’ olarak belirtmek zorunda kalmaları gerekmeksizin, mahkeme kendiliğinden “tasarrufun iptali davasının açıldığı mahkemenin yetkisizliğine” karar verebilecek duruma gelecektir.
Bugün doktrin ve Yargıtay içtihatlarında ‘yetkili mahkeme’ kabul edilen “davalı borçlu veya üçüncü kişinin yerleşim yerinin yetkili olduğu” konusunda;
ş e k l i n d e değişiklik yapılır ve maddenin ‘kenar başlığı’ da; “ İptal davasında yetkili mahkeme ve davalı” ş e k l i n d e değiştirilir.
NOT: Eğer Tasarrufun iptali davasının sadece “davacı- alacaklının yerleşim yerindeki mahkemede” ya da “davalı üçüncü kişinin yerleşim yerindeki mahkemede” açılmasının daha uygun olacağı düşünülürse, kanunda bu doğrultuda -yukarıda önerdiğimiz değişikliğe paralel- bir değişiklik yapılması gerekir.
[1] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun iptali Davaları, 5. Baskı, 2018, s: 742 vd. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 3.Baskı, 2014, C:3, s: 4343 vd. -MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2017, 2.Baskı s:181 vd. - SERTKAYA, A.Ş. Tasarrufun İptali Davaları, 2016, s:113 vd.
[2] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s:360 vd.; 376 vd.-UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, C.3, s:4500 vd.; 4503 vd.-MUŞUL, T. age., s:155 vd.;163 vd. - SERTKAYA, A.Ş. age., s:94 vd.; 103 vd.
[3] UYAR, T. Tasarrufun İptali Davalarında «Yetki», «Görev», «Süre», «Harç», «Vekalet Ücreti» (Yargı Düny. Ağustos/2008, s: 13-22)
[4] Bknz: 17. HD. 31.01.2017 T. 12195/795; 30.01.2017 T. 23791/745; 13.12.2016 T. 17611/11523; 14.06.2016 T. 7383/7306; 12.05.2016 T. 6563/5833; 07.04.2016 T. 5336/4372; 29.02.2016 T. 1647/2359 vd. “www.e-uyar.com”
[5] Bknz: 17. HD. 31.01.2017 T. 12195/795; 12.05.2016 T. 6563/5833; 14.06.2016 T. 7383/7306; 18.02.2016 T. 1147/1884; 07.04.2016 T. 5336/4372 vb. “www.e-uyar.com”
[6] KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, 2016, 2.Baskı, s: 674- ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E. İcra ve İflas Hukuku, 4.Baskı, 2018 s:537- PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZKAN, S.M./ÖZEKES, M. İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 5. Bası, 2018, s: 532- MUŞUL, T. age., s:155 vd.- UYAR, T. İcra ve İflas hukukuna İlişkin Hukuki Mütalâalar, 2017, s:75 vd.
[7] Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s:360 vd.- UYAR, T./ UYAR, A./ UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, 3.Bası, 2014, s: 4564 vd.
[8] Bknz: 17. HD. 31.01.2017 T. 12915/795; 29.02.2016 T. 1647/2359; 25.02.2016 T. 18303/2244; 25.02.2016 T. 1088/2248; 12.05.2016 T. 6563/5833; 14.06.2016 T. 7383/7306 vb. “www.e-uyar.com”
[9]: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun iptali Davaları, s:11 vd.
[10] Bknz: 17. HD. 11.10.2016 T. 17076/8800; 17.05.2016 T. 14573/6009; 29.02.2016 T. 1647/2359; 25.02.2016 T. 18303/2244; 23.02.2016 T. 11349/2104; 29.06.2015 T. 9573/9250; 08.06.2015 T. 7584/8318; 25.05.2015 T. 1833/7611 vb. “www.e-uyar.com”
[11] UMAR, B. Türk İcra ve İflâs Hukukunda İptal Davası, 1963, s: 91 - KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, C: 4, 1997, s: 3539 - KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Bası, 2013, s: 1426 - PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZKAN, M.S./ÖZEKES, M. İcra ve İflas Hukuku, 11. Bası, s: 869 vd. - ÜSTÜNDAĞ, S. İflas Hukuku, 8. Bası, 2009, s: 300 - OSKAY, M./KOÇAK, C./DEYNEKLİ, A./DOĞAN, A. İİK. Şerhi, C: 5, 2007, s: 6002 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, 2014, s: 4500 vd. - GÜRDOĞAN, B. İflâs Hukuku, 1966, s: 242 - OLGAÇ, S. Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra ve İflâs Hukukunda İptal Davaları (Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, 1974, s: 474, dipn. 53) - SARISÖZEN, İ. İcra ve İflâs Hukukuna Göre İptal Davalarında Yargılama Usulü (ABD. 1977/3, s: 449) - ÖNEN, T. İptal Davaları (Ank. İk. ve Tic. İl. Ak. D. 1969/1, s: 45 vd.) - AKYAZAN, S. İnceleme ve Açıklamalar, 1965, s: 190 - KOSTAKOĞLU, C. Takip Hukukunda İptal Davaları (Ad. D. 1989/6, s: 9 - Yasa D. 1989/8, s: 1038) - MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukuku, C: 2, 2013, s: 1768 vd. - KARATAŞ, İ./ERTEKİN, E. Tasarrufun İptali Davaları, 1998, s: 33 - MUŞUL, T. Tasarrufun İptali Davaları, s: 18 vd. - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İİK. Şerhi, C: 3, 3. Bası, s: 4500 vd.
[12] Bknz: 31.01.2017 T. 12195/795; 13.12.2016 T. 17611/11523; 08.06.2015 T. 7455/8315; 10.02.2015 T. 14761/2452 “www.e-uyar.com”
[13] Bknz: 4. HD. 22.04.2010 T. 4012/4807; 15. HD. 06.10.1983 T. 1382/2284 “www.e-uyar.com”
[14] Bknz: 17. HD. 07.07.2014 T. 11118/10785; 12.06.2014 T. 8262/9714; 03.10.2012 T. 8001/10460; 09.05.2012 T. 1609/5943; 29.06.2015 T. 9573/9250; 02.03.2015 T. 250/3691 vb. “www.e-uyar.com”
[15] Bknz: 17. HD. 28.03.2013 T. 8032/4367; 05.07.2010 T. 5570/6376; 22.12.2009 T. 7968/8775; 09.06.2009 T. 5337/4100 “www.e-uyar.com”
[16] Bknz: 15. HD. 06.04.2004 T. 1084/1939; 10.10.2001 T. 3118/4472; 26.06.2001 T. 2917/3486 “www.e-uyar.com”
[17] Bknz: 12. HD. 05.07.2010 T. 5570/6376; 17. HD. 15.05.2008 T. 404/2604 “www.e-uyar.com”
[18] Bknz: 17. HD. 08.07.2014 T. 13509/10880; 03.10.2012 T. 8001/10460 “www.e-uyar.com”
[19] Bknz: 17. HD. 25.02.2016 T. 1088/2248 “www.e-uyar.com”
[20] Bknz: 17. HD. 12.05.2016 T. 6563/5833 “www.e-uyar.com”
[21] Bknz: 30.01.2017 23791/745; 05.04.2016 T. 3485/4262; 25.02.2016 T. 18303/2244; 18.03.2013 T. 430/3527 vb. “www.e-uyar.com”
[22] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s:362- MUŞUL, T. age., s:261 vd.- PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZKAN, M.S./ÖZEKES, M. age. s:532 vd. -
[23] Bknz: 17. HD. 05.11.2018 T. 6404/10082; 06.02.2018 T. 8848/650; 30.01.2018 T. 12697/400; 26.12.2017 T. 11135/12136; 07.03.2017 T. 24872/2454; 31.01.2017 T. 12195/795; 08.11.2016 T.7159/10231 vb. (www.e-uyar.com- UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s:362, dipnt.:20)
[24] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, s:362- MUŞUL, T. age. s:277 vd.
[25] Bknz:17. HD. 06.02.2018 T. 9029/651; 14.04.2014 T. 3491/5710; 05.11.2007 T. 3606/3386 “www.e-uyar.com”
[26] Bknz: 17. HD. 28.11.2011 T. 4925/11356 “www.e-uyar.com”
[27] Bknz: 17. HD. 09.05.2012 T. E: 2012/1610, K: 5944 “www.e-uyar.com”
[28] Bknz: 17. HD. 12.02.2013 T. E:2012/4250, K:1406 “www.e-uyar.com”
[29] Bknz: 17. HD. 14.10.2014 T. E: 17147, K: 13325 “www.e-uyar.com”
[30] Bknz: 17. HD. 14.04.2014 T. E:3491,K:5710 “www.e-uyar.com”
[31] Bknz: 17. HD. 08.11.2016 T. E: 7159, K: 10231 “www.e-uyar.com”
[32] Bknz: 17. HD. 31.01.2017 T. E: 2016/12195, K: 795 “www.e-uyar.com”
[33] Bknz: İzmir BAM 5. HD. 19.01.2018 T. 1462/81; 17. HD. 30.01.2018 T. 12697/400; 17. HD. 06.02.2018 T. 8848/650; Adana BAM 3. HD. 13.02.2018 T. 142/168; Antalya BAM 4. HD. 20.02.2018 T. E:2017/1303, K:189; 17. HD. 10.09.2018 T. 3305/7590; 17. HD. 13.09.2018 T. 4248/7765; 17. HD. 05.11.2018 T. 6404/10082; 17. HD. 31.01.2017 T. 12195/795; 08.11.2016 T. 7159/10231; 14.10.2014 T. 3491/5710; 14.10.2014 T. 17147/13325; 09.05.2012 T. 1610/5944; 28.11.2011 T. 4925/11356; 17.03.2013 T. 4250/1406 “www.e-uyar.com”
[34] Bknz: 17. HD. 06.02.2018 T. 9029/651; 14.04.2014 T. 3491/5710; 28.11.2011 T. 4925/11356 “www.e-uyar.com”
[35] KURU, B. İstinaf Sistemine Göre… s:481 vd.- KURU, B., ARSLAN, R., YILMAZ Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), 24. Baskı, 2013, s: 477 vd.- ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E Medeni Usul Hukuku, 4.Baskı, 2018, s:540 vd. –TANRIVER, S. Medeni Usul Hukuku, C: 1, 2016, s:558 vd.- ÜRCAN, G. Davadan Feragatin Müteselsil Sorumlu Dava Arkadaşlarına Etkileri (Prof. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, C:2, 2015, s:1563 vd.)- ERDÖNMEZ, G. HMK. m. 571/I-C Hükmü Çerçevesinde İhtiyari Dava Arkadaşlığının Mümkün Olduğu Haller (Prof. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, C:2, 2015, s:698 vd.)- GÖRGÜN, L.Ş. Medeni Usul Hukuku, 3. Bası, 2014, s:251 vd.- PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZEKES, M. Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, 2013, s: 328 vd.-ULUKAPI, Ö. Dava Arkadaşlığı, 1991, s:43 vd.
[36]ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E. age. s:541-GÖRGÜN, L.Ş. age. s:256- ULUKAPI, Ö. age. s:104
[37]KURU, B. İstinaf Sistemine Göre…, s:486,488- KURU, B., ARSLAN, R., YILMAZ age. s:478 vd. ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E. age. s:538,542,543- TANRIVER, S. age. s:541,543,545- GÖRGÜN, L.Ş. age. s:254- PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZEKES, M. age. s:330 vd.- ULUKAPI, Ö. age. s:149 vd., 206 vd., 217 vd.
[38] KURU, B. İstinaf Sistemine Göre… s:107 vd.- KURU, B., ARSLAN, R., YILMAZ age. s:150 vd.- ARSLAN, R./YILMAZ, E./AYVAZ, T.S./HANAĞASI, E. age. s:223 vd.-PEKCANITEZ, H./ATALAY, O./ÖZEKES, M. Medeni Usul Hukuku, s:172 vd.- GÖRGÜN, L.Ş. age. s:72 vd.- TANRIVER, S. age. s:237 vd.
Osmaniye Barosu, tüzel kişiliğe sahip kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Baromuzun kuruluş tarihi 12.03.1997'dir. İlk Kurucu Başkanımız Av.Ünsal KÖKTEN' dir.
Baromuz oluşturduğu alt komisyonlarda; yasal düzenlemelerle ilgili çalışma yapmakta, özellikle demokrasi ve insan hakları adına uygulamada ortaya çıkan aksamalara karşı sorumluluk bilinciyle etkin bir biçimde mücadele vermektedir.