Av. Hüseyin ŞAHİN(*)
Kişiler, günlük hayatlarında, her an birden çok hukuki sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Toplumda yaşayan herkesin, karşılaştığı bu sorunlarla başa çıkabilmesi, derin bir hukuk bilgisini gerektirdiğinden, mutlaka bir hukukçunun yardımına başvurmak zorundadırlar. Gerçek ve tüzel kişiler, hukuki problemlerle karşılaştıklarında hukuki bilgi ve tecrübesinden yararlanmak amacıyla bir avukatla “Avukatlık Sözleşmesi” ilişkisine girmektedirler. Avukatlık sözleşmesi bir özel hukuk sözleşmesi olup; 1136 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik yapan 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı Kanunla özel bir sözleşme tipi olarak düzenlenmiştir.
Avukat ile müvekkil arasında yapılan Avukatlık Sözleşmesi sadece sözleşmede kararlaştırılan ücretin ödenmesi için yapılan bir sözleşme olmasa da; ücret unsuru sözleşmenin esaslı unsurları arasında yer almaktadır.
Avukatlık sözleşmesi, genel olarak avukatlık vasfı kazanmış bir meslek mensubunun, hukuki ilişkilerin düzenlenmesi, her türlü hukuki uyuşmazlıkların çözümü konularında kendilerine başvuranlara kamusal nitelikli hizmet sunmasına olanak sağlayan ve tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
Avukatlık Kanununda (AK), 4667 sayılı kanunla değişiklik yapılmadan önce, avukat ile iş sahibi arasındaki hukuki ilişkinin sadece avukatlık ücretinin belirlenmesi amaçlanmış gözüyle bakılmaktaydı. Oysa avukatlık sözleşmesi, ücret dışında tarafların haklarını ve borçlarını da ayrıntılı olarak düzenlediğinden, bu sözleşmenin sadece avukatlık ücreti için yapıldığının söylenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, Avukatlık sözleşmesini, avukat ile iş sahibi arasındaki hukuki ilişkiyi her yönüyle düzenleyen özel bir vekâlet sözleşmesi olarak değerlendirmek gerekir.
Avukatlık Sözleşmesi, avukat ile iş sahibi için hem hak hem de yükümlülükler doğuran, avukata edinmiş olduğu hukuki bilgi ve tecrübelerini iş sahibinin menfaatlerini koruma ve hukuka uygun olarak hareket etme borcu yükleyen bir sözleşmedir. İş sahibi ise, hukuki menfaatlerinin korunması karşılığı belli bir miktar ücreti avukata ödemeyi üstlenmektedir.
Avukatlık Kanununun 163. maddesine göre, “Avukatlık Sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı anlaşmalar geçerlidir”. Anılan maddede yer alan bu hükümden, sözleşmenin, “belirli bir hukuki yardım, ücret, tarafların anlaşması, baroya kayıtlı bir avukat” olmak üzere dört unsuru olduğu kabul edilmektedir. Avukatlık sözleşmesi de niteliği itibariyle vekâlet sözleşmesinin özel bir türünü oluşturduğundan, vekâlet sözleşmesi için kanunda aranan şart ve unsurların avukatlık sözleşmesi için de aranması gerektiği kabul edilmektedir.
Avukatlık Sözleşmesi’nin belli bir meblağı yahut değeri kapsaması zorunluluğu, AK. m. 163/1’de açıkça hükme bağlanmıştır. Buna göre, avukatın iş sahibine yapmış olduğu hukuki yardımlar karşılığında belirli bir ücret alması, sözleşmenin esaslı unsurlarından birini oluşturmaktadır. Buna karşılık, sözleşmede, avukatın alacağı ücretinin gösterilmesi gerekmediği gibi ücret konusunda ayrı bir sözleşmenin yapılması da gerekmemektedir. Hatta avukat ile iş sahibi arasında yazılı Avukatlık Sözleşmesi bulunmasa bile, avukata ücret ödenmesi avukatlık mesleğinin ve Avukatlık Sözleşmesinin kural olarak zorunlu bir gereğidir. Ancak bu husus sözleşmenin kurucu unsurları arasında yer almamaktadır.
AK. m.164’de yer alan hüküm ise, istisnai bir düzenleme olup, avukatın ücretsiz dava almasını ancak bu durumu kayıtlı olduğu baro yönetim kuruluna bildirme şartıyla mümkün olduğunu hükme bağlamaktadır. Avukatın yürüttüğü faaliyet kamu hizmeti niteliğinde serbest meslek olması sebebiyle, avukatın ücret talep etme hakkı değişik aşamalardan geçerek bugünkü halini almıştır. Günümüzde avukata ücret ödenmesi onun tarafsızlığını, bağımsızlığını ve avukatlık mesleğinin onursal meslek olması yönünü zedelemediği anlayışı kabul edilmektedir. Avukata ücret ödenmesi, avukatın emeğinin öne çıkarılmak istenmesindendir. Ancak ücret konusunda kanuni sınırlamalarda getirilmiştir.
Avukatlık Sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen rızai bir iş görme sözleşmesi olduğundan, bu tür sözleşmeleri sona erdiren genel sebepler Avukatlık Sözleşmesi için de geçerlidir. Buna göre anılan genel sebepler yanında; dava ve takip konusu işin sona ermesi, azil ve istifa, taraflardan birinin ölümü, taraflardan birinin ehliyetini yitirmesi, iş sahibinin iflası ve avukatın şahsından kaynaklanan sebeplerle de Avukatlık sözleşmesi sona erebilmektedir.
Genel anlamda ücret; iş görme karşılığı olarak nakden ödenen bir meblağ yahut değeri ifade etmektedir. Avukatlık ücreti de AK. m. 164/1’de, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri olarak ifade edilmektedir. Avukatlık Sözleşmesinin kapsamını açıklayan AK. m. 163/1’de ise, Avukatlık Sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı veya değeri kapsaması gerektiği şeklinde ifade edilmektedir. Avukata, meslek onurunun korunması açısından ve dava konusuna katılma yasağını ihlal edilmemek kaydıyla, avukatlık ücretinin nakit yani para ile ödenmesi öngörülmektedir. Günümüzde her yıl değişen şartlar dikkate alınarak Avukatlık Asgari Ücret tarifeleriyle avukatların alacakları asgari ücret miktarları tarife ile belirlenmektedir.
AK. m. 163/l’de, Avukatlık Sözleşmesinin taraflar arasında serbestçe düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Anılan hükümde, serbestçe düzenlenebileceği hükme bağlanmakla birlikte, ücretin kararlaştırılması konusunda gerek ilgili mevzuatta gerekse avukatlık meslek kurlarında önemli sınırlandırmalar da yer almaktadır. AK. m. 164’de avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan belli bir meblağı yahut değeri karşılaması gerektiği ifade edilmektedir. AK. m. 173’de “Avukatlık ücretinin belli bir işe hasredilmesi” başlığıyla yer alan düzenleme, avukatlık ücretini belli bir işle sınırlamaktadır. AK. m. 173/1, avukatlık ücretinin ve bu ücreti öngören Avukatlık Sözleşmesinin muhtevasını düzenlemektedir.
Birden fazla iş sahibinin, avukata karşı avukatlık ücreti yönünden müteselsil sorumluluğu yanında, AK. m. 165’de, hasım ile iş sahibinin müteselsil sorumluluğuna yer verilmiştir.
Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde, avukatlık ücreti yönünden avukata karşı hem hasım hem de iş sahibi müteselsilen sorumludur. Avukat, ücretini iş sahibinden veya hasımdan yahut her ikisinden birlikte, Borçlar Hukukunda genel prensip olan borçlunun müteselsil sorumluluğu esaslarına göre talep edebilmektedir1. Sulh veya başkaca herhangi bir şekilde anlaşmak suretiyle takipsiz bırakılan işlerden dolayı, müteselsil sorumluluğun doğabilmesi için, avukat ile iş sahibi arasında geçerli bir sözleşme ilişkisinin kurulmuş olması gerekir2.
Sulh, görülmekte olan bir davada, davacı ve davalının karşılıklı anlaşma ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir3. Bu anlamda mahkeme içi veya mahkeme dışı sulh yahut avukattan habersiz olarak yapılan sulh, hasım ile iş sahibinin ücret yönünden müteselsilen sorumluluğunu etkilemeyecektir. Yeter ki iş sahibi ile avukat arasındaki sözleşme, sadece hasmı ile aralarındaki anlaşmazlığı sona erdirme bakımından sulh yapma amacını taşımasın4. Taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerden anlaşılması gereken; ya tarafların kendi aralarında anlaşarak avukatın tekelinde olan işleri takipsiz bırakması ya da dava açmaksızın tarafların AK. m. 35/A’ya göre uzlaştığı işlerdir. Bu hallerde de hasım ile iş sahibinin müteselsil sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Tarafların sulh olması görülen bir davada usul işlemi olup dava açıldıktan sonra hüküm kesinleşinceye kadar mümkün olduğundan AK. m. 165 uygulama alanı bulmaktadır. Buna karşın kesin hüküm elde edildikten sonra tarafların sulh olma konusunda anlaşmaları halinde AK. m. 165 hükmü uygulama alanı bulmamaktadır5.
Hasım ile iş sahibinin müteselsilen sorumlu olduğu ücret, avukat ile iş sahibi arasında ücrete dair yazılı sözleşmenin bulunması durumunda kararlaştırılan ücreti6 yazılı bir sözleşmenin bulunmaması halinde ise, AK. m. 164/lV’e göre yetkili merci tarafından belirlenen ücreti ifade etmektedir. Bu ücret aynı zamanda yargılama gideri olarak karşı tarafa yükletilecek olan ücreti de ifade etmektedir. Bu durum avukat lehine yorum yapmanın bir sonucudur. Ancak avukat ile iş sahibi arasında yazılı sözleşmeyle kararlaştırılan ücretten dolayı sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişi konumundaki hasmı sorumlu tutmanın borçların nispiliği ilkesi ile bağdaşmadığı kabule dilmektedir. Bu nedenle hasmın yazılı sözleşme ile kararlaştırılan ücretten değil yalnızca Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinden aşağı olmamak üzere tayin edilecek ücretten sorumlu olması gerekir. Aksi takdirde kanunun bu hükmü kötüye kullanıma açık bir hüküm niteliği kazanır. Buna göre, tarafların kabul ve feragat oranlarına bakılmaksızın müteselsil sorumluluk sebebiyle avukat; talebini doğrudan hasma da yöneltebilmektedir7. Ancak doktrinde, bu talebin doğrudan doğruya hasma yöneltilmemesi gerektiği yönünde görüşler de bulunmaktadır8. Diğer taraftan, avukatın herhangi bir ücret talep etmeksizin dava aldığı durumlarda, tarafların sulh olması halinde hasmın müteselsilen sorumluluğu söz konusu olmamaktadır9. Avukat hasım ile iş sahibinin sulh olduğunu her türlü delille ispatlayabilir. Bundan başka hasım dışında hukuki ihtilafa ilişkin davanın tarafı olmamakla birlikte, davayı doğuran ihtilafın tarafı olan kişinin araya girerek sulha katılması halinde, onun da avukata karşı müteselsilen sorumlu olması gerektiği düşüncesi ileri sürülmektedir10. O halde sulh ile veya tarafların herhangi bir suretle anlaşarak işi takipsiz bırakması halinde kanun gereği, hasım ile iş sahibi avukata karşı müteselsilen sorumludur. Bu halde yazılı sözleşme ile kararlaştırılan ücret varsa hasım sadece Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen ücret miktarında sorumlu olmalıdır.
Davaya konu olan işlerde takip edilen davaların şeklen feragatle sonuçlanması ve tarafların talepte bulunmaları sebebiyle mahkemece bir avukatlık ücreti takdir edilip karşı tarafa yükletilmemişse de, feragatin aslında haktan feragat olmayıp, davanın iki taraf arasında gerçekleşen sulhun bir şartı olması karşısında davacılar, bu avukatlık ücretini de Avukatlık Kanununun 164. maddesinin son fıkrası uyarınca istemekte haklıdır. Bu konuda gerekli inceleme yapılıp onların ne miktar üzerinden sulh oldukları tespit edildikten sonra sulhun mahkeme karşısında gerçekleşmiş olsaydı neye hükmedilecek idiyse bu miktar üzerinden asgari tarife uyarınca takdir edilip hasma yükletilecek olan avukatlık ücretine de hükmedilmesi gerekir11. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 63.maddesi hükmüne göre vekilin davadan feragat, davayı kabul, karşı tarafı ibra etmek, teklif edilen yemini kabul ve reddetmek, hükmedilen şeyi almak (ahzükabz) ve haczi kaldırmak için vekâletnamesinde özel yetkisinin de bulunması gerekir12.
Müvekkilin çeşitli amaçlarla, hasımla yaptığı sulh veya anlaşmalarda avukat için, vekâlet ücretinin tehlikeye girdiği bir gerçektir. Böyle hallerde, vekâlet ücretinin tahsilinde çekilen güçlük nedeniyle kanun koyucu hasım ve müvekkilin müteselsil sorumluluğunu düzenlemiştir. Çoğu hallerde, müvekkillerin arasındaki anlaşmaya göre vekiller sulh, feragat veya kabul yönünde anlaşmalar yapmaktadır. Burada amaç müvekkillerin talimatları doğrusunda husumeti sonlandırmaktır. Yapılan bu sulhun müvekkil asil veya avukatla karşı taraf arasında yapılmış olması bu sorumluluğu etkilemez. Yani sulh bizzat avukatın girişimi ile ve müvekkil adına attığı imza sonucu olsa bile müvekkil ile hasmın müteselsil sorumluluğu devam eder. Kanun koyucu sadece avukatını atlatarak ücret ödemekten kurtulmaya çalışan müvekkil lehine bir düzenleme öngörmemiştir.
Sulhun avukatın bilgisi dışında (gizli) yapılmasının veya onun bilgisi ve hatta katkısı ile yapılmasının müteselsil sorumluluk bakımından bir etkisi bulunmamaktadır. Sulhun mahkeme içi veya mahkeme dışı anlaşma ile yapılması da sorumluluğu etkilemez13. Ancak müvekkil ile avukat arasındaki sözleşme sadece hasmı ile aralarındaki anlaşmazlığı sona erdirmede aracı olma, başka bir ifade ile, sulh yapma amacını taşıyorsa bu durumda sulh asıl işin kendisi olduğu için hasmın müteselsil sorumluluğu da ortadan kalkmaktadır14.
Yapılan sulh anlaşması ile, sulh olan tarafların, avukatın ücret alacağından dolayı sorumlu tutulabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir. Bu şartlardan ilki; avukat ile iş sahibi arasında geçerli bir vekâlet ilişkisinin kurulması zorunluluğudur. Ayrıca; vekâlet sözleşmesi; sulh anlaşmasının yapılmasından ve avukatın işinin sona ermesinden önce yapılmalıdır. Aynı şekilde, taraflar arasında yapılan bir sulh sözleşmesinin bulunmaması halinde, AK. m. 165 hükmü uygulama alanı bulamayacaktır. Yine, avukatın vekil olarak yaptığı işin de; Avukatlık Kanunu gereği sadece avukatların tekelinde bulunması ve onlara hasredilen işlerden olması gerekmektedir.
Kanun koyucu AK. m. 165‘de sulh olan hasım ile müvekkili müteselsilen sorumlu tutmakla beraber bu sorumluluğun hangi ücret olacağını açıkça belirtmemiştir. Bu durumu avukatın müvekkilinden alacağı ücret ve hasmın alacağı ücret olmak üzere iki yönden incelemek gerekir. Öncelikle, müvekkil ile yapılmış bir ücret sözleşmesi var ise sözleşme hükümlerine göre, sözleşme yok ise AK. m. 164/4 ‘e göre belirlenecek ücret olarak anlamak gerekir. Hasımın alacağı ücreti ise, AK. m. 164/son gereğince karşı tarafa yargılama gideri olarak yüklenecek ücret ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Bu konuda ilk sorun, müvekkilin sorumlu tutulacağı ücretin, sulh sonucu oluşan değere göre mi müddeabihe göre mi tespit edileceğine ilişkindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423/6. maddesine göre yargılama giderleri arasında sayılan avukatlık ücretinin tespitinde dava sonucunda ulaşılan değer dikkate alınacaktır. Sulh da taraflar arasında gerçek hak durumunu tespit ettiğine göre ve davanın amacı da bu olduğuna göre ücret de buna göre belirlenmelidir15. Ancak böyle bir durumda da, avukatın bilgisi dışında gerçekleştirilen gizli sorun önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Gizli sulh halinde, taraflar kendi aralarında sulh olmakta ancak bu durum görülmekte olan davaya feragat olarak yansımaktadır. Feragat halinde avukatlar davayı kaybettikleri için vekâlet ücreti alamamaktadırlar. Oysa taraflar yaptıkları gizli anlaşmayla davadan bekledikleri sonucu dava dışı edinmekle davasından bekledikleri yararı sağlamışlardır. Böyle bir halde, tarafların dava dışı elde ettikleri menfaat tespit edilmeli ve bu miktar üzerinden karşı tarafa vekâlet ücreti hükmedilmiş gibi düşünülerek AK. m. 165 gereği ücret belirlenmelidir. Aksi düşüncenin kabulü müvekkilin kanun gereği avukata ait olan ücreti ödemeyerek avukatlık hizmetinden karşılıksız yararlanması anlamına gelmektedir16. Diğer taraftan, müvekkil ile avukat arasında ücret konusunda sözleşme yapılmışsa taraflar bu sözleşmede belirlenen miktardan sorumludur. Kanunun bu hükmünün konuluş amacı ve korumak istediği amaç, dava sırasında hasmı ile anlaşan müvekkilin avukatın haklarını bertaraf etmesini önlemektir. Vekil ile müvekkil arasında bir anlaşma yoksa avukatın alacağı ücret, AK. m. 164/4’de yer alan hükümlere göre belirlenecektir.
Diğer önemli bir sorun ise; müvekkil ile hasım ücretten kendi iç ilişkilerindeki konuma göre mi yoksa tamamından müteselsilen mi sorumlu olacakları noktasında ortaya çıkmaktadır. Bu sorun Yargıtay’ın kararlarında çözüme ulaştırılmıştır17. Yargıtay bu kararında avukatın müvekkilinden alacağının bir kısmını aldığı için onun hakkındaki davasından vazgeçen avukatın bu durumda hasmın ödeyeceği miktarı belirlerken hasmın sorumlu olacağı miktar adı altında bir takım gerekçelerle sorumluluğu bölmüştür. Oysa; BK. m. 142/2 ‘ye göre müteselsil borçlular borcun tamamından, borcun tamamı ödeninceye kadar sorumludur18.
Son olarak; avukatın bilgisi dışında gerçekleştirilen ve bizzat içinde bulunmadığı, kendisine karşı yapıldığı için sadece taraflar arasında kalan sulhun avukat tarafından nasıl ispatlanacağı sorununun da çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Öncelikle, taraflar arasındaki sulh sözleşmesinin tarafı olmayan avukatın sulhu ispatlarken üçüncü kişi durumunda olduğu daima göz önünde tutulmalıdır. Buna göre avukatın sulh sözleşmesini her türlü delille ispatlaması gerekir. Müvekkil, sulh sözleşmesini avukatın ücret alacağını ifa etmemek yani ona zarar vermek kastı ile yaparsa, bu durum avukat açısından haksız fiil teşkil edeceğinden avukatın tanık deliline başvurması da her zaman mümkündür.
Avukatlık mesleğinin icrasında gerek mesleğin yürütülmesinde rekabet kurallarının işletilmesinde ve gerekse vergi yükümü kaygısıyla ücretsiz dava alımı yolu kapatılmış durumdadır.Bu yöndeki yasal düzenlemeler de bu yönü öne çıkaracak özellikler taşımaktadır.Avukatın, gerek bilgisi dâhilinde gerekse avukatın bilgisi dışında gerçekleştirilen ve aradaki uyuşmazlığı sona erdiren sulh anlaşması, avukatın ücret alacağını tahsil etmesine bu sebeplerle engel teşkil etmemektedir. Bu nedenle, yapılan sulh veya feragat anlaşmaları ile davanın sonuçlanması halinde, haksız fiil ve hile unsurları da göz önüne alınarak tarafların müteselsil sorumluluklarına gidilmesi her zaman mümkündür. Ücret alacağının miktarının belirlenmesinde müvekkil vekâlet ücreti ve karşı taraf vekâlet ücretinin değerlendirilmesinde davanın veya sulhun değerinde yapılan muvazaa anlaşması bulunma ihtimalinde gerçek değerin belirlenmesi gerekir.1136 Sayılı Avukatlık Kanunu 163.maddesinde sözleşmenin kapsamını belirlerken’’ (Değişik madde ve başlığı : 4667 - 2.5.2001 / m.76) Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukuki yardımı ve meblağı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.Avukatlık ücret tavanını aşan sözleşmeler, bu Kanunda belirtilen tavan miktarında geçerlidir. İfa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez. Yokluk halleri hariç, avukatlık sözleşmesinin bir hükmünün geçersizliği, bu sözleşmenin tümünü geçersiz kılmaz. ’’ hükmünü getirmiştir.Oysa gerek yazılı avukatlık sözleşmesinin varlığı halinde gerekse sözleşme yokluğunda çözüme ulaşmak için gereken yol yasa metnine alınmıştır.Kapsama göre ve yasaların belirlediği belirli bir iş karşılığı ücret alınması konuları da yasal olarak belirlenebilir bir kavramdır.Buna göre her iki durumda ücret alacağının talebinde başvurulacak yolun hakkın varlığı temelinden yola çıkmak üzere usul yasaları ve yasanın belirlediği ispat kurallarının göz önüne alınarak bir çözüme gidilmesi gerekir.
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu madde164- ‘(Değişik madde ve başlığı: 4667 - 2.5.2001 / m.77) Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.
Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.
İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.
Avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekalet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu hallerde, değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. Değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde ise asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın sonucuna ve avukatın emeğine göre değişmek üzere ücret anlaşmazlığı tarihindeki dava değerinin yüzde beşi ile yüzde onbeşi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. (Değişik 3. cümle: 5043 - 13.1.2004 / m.5 - Yürürlük m.8) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. (Değişik 4. cümle: 5043 - 13.1.2004 / m.5 - Yürürlük m.8)Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.’hükmü ile de ücretin miktarı, düzenleneceği koşullarla sınırları ve bu ücretin aidiyeti ile yasal olarak konulan koruma kalkanı da bu yasa metnine konularak ücretin belirlenmesinde hangi yasal dayanakların uygulanması gereği daha net olarak belirlenmiştir.Ayrıca ücretin miktarı konusunda da sınırlar konularak keyfiyeti önlemiş durumdadır.
Bu durumda yasanın metninden yola çıkarak sözleşmenin varlığı veya yokluğu halinde nasıl bir yol izleneceği de belirlenmiş ve uygulayıcılara sunulmuştur.
Sözleşmenin bulunması halinde taraflar tarafından yapılmış ve yazılı olma şartı getirilen sözleşme hükümlerine göre; sözleşme yoksa AK. m. 164/4 hükmüne göre; kaşı taraf vekalet ücreti için de AK. m. 164/son hükmünün herhalde göz önünde bulundurulması gerekir. Bu nedenle, sulh nedeniyle uyuşmazlığın sona erdirildiği hallerde, avukatlık ücreti ve bundan doğan sorumluluğun tespiti; konudaki yargı içtihatları da dikkate alınarak, AK. m. 164/4-164/son ve 165. madde hükümlerine göre yapılmalıdır.
Osmaniye Barosu, tüzel kişiliğe sahip kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Baromuzun kuruluş tarihi 12.03.1997'dir. İlk Kurucu Başkanımız Av.Ünsal KÖKTEN' dir.
Baromuz oluşturduğu alt komisyonlarda; yasal düzenlemelerle ilgili çalışma yapmakta, özellikle demokrasi ve insan hakları adına uygulamada ortaya çıkan aksamalara karşı sorumluluk bilinciyle etkin bir biçimde mücadele vermektedir.