Av. Feyzullah CİHANGİR
Türk Ticaret Kanunu’nun 711. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen ve keşideciye hukuken sorumlu olduğu çekin rıza dışında elden çıkma halinde muhatabı ödemeden men edilebilme hakkı tanıyan hüküm artık yok. 18 Şubat 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 32. maddesinin 19. fıkrası uyarınca 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 711/3 fıkrası yürürlükten kaldırıldı. Böylece yaklaşık 50 yıldan bu yana keşidecinin çekin rızası dışında elinden çıktığını belirterek bankaları çek bedelini ödemekten men edebilme hakkı ve uygulaması da ortadan kalkmış oldu. Yeni düzenleme ile birlikte çek keşidecilerinin samimi ve gerçek olan “rıza dışında elden çıkma” olgusunun varlığına rağmen kötüniyetli kişilerin çek bedelini tahsile yeltenmesi halinde nasıl korunacakları, yasama organının iyi niyetli keşideci/borçluları korumak için düzenleme yapıp yapmayacağı da önümüzdeki yıllarda anlaşılacak.
Uygulamada men talimatının suiistimal edilerek kötü niyetli bir şekilde kullanıldığı bilinen bir husus. Çek borçlusu olan keşidecinin çeklerin çalındığı yönündeki soyut beyanıyla birlikte bankaya ödemeden men talimatı vermesi özellikle faturasız ve ticari defterlere işlenmeyen, çek dışında yazılı belgesi bulunmayan alacaklarda başvurulan bir yoldu. Bankalar, Türk Ticaret Kanunu’nun 711/3 maddesinin açık hükmü ve keşideci ile arasındaki çek sözleşmesi mucibince men talimatına uymakla yükümlüydü. Hatta bu konuda keşideciden inandırıcı bir delil talep edememesi kötü niyetli keşidecilerin/borçluların bu yola tevessül etmesini kolaylaştıran etmenlerden birisiydi. Şüphesiz bankaların müşterileri ile olan ilişkileri ve bundan kaynaklanan müşteri kaybetmeme endişesi de suiistimallerin önünü açan bir faktördü.
Keşidecinin men talimatıyla birlikte banka, yasal zorunluluk ve sorumluluk almama endişesiyle çek bedelini ödememekteydi. Çek hamili çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz ettiği anda da sanki kötüniyetli hamilmiş gibi alacağını tahsil edememekteydi. Bu işten kazançlı çıkan kötü niyetli borçlulardı. Ancak men talimatı çek hamilinin icra takibi yapma hakkını ortadan kaldırmadığı için esasında kötüniyetli borçlular sadece kısa bir zaman kazanabilmekte, boş yere bankaları meşgul etmekte, yargıya inandırıcı delil sunamadığı sürece de çek bedelini ödemek zorunda kalmaktaydılar. Ancak bu haksız zaman zarfında borçlunun üzerine kayıtlı bulunan malları elden çıkarması, İcra ve İflas Kanunundaki tarifiyle borçlunun mallarını gizlemesi veya kaçırması da rastlanılan bir olumsuzluktu. Böylelikle Türk Ticaret Kanunu’nun 711/3 hükmünde yer alan ve iyi niyetli keşidecilere tanınan yasal hakkın kötü niyetli borçlular tarafından suiistimal edilmesi gerçekleşiyor, kanun yoluyla adaletsizlik doğuracak sonuçların ortaya çıkmasına neden olunuyordu.
T.T.K.m.711/3 ‘ün kaldırılmış olması nedeniyle çekten cayma bundan böyle ancak T.T.K.m.711/1 de düzenlenen hallerde mümkün olabilecek. Buna göre keşideci ancak ibraz müddetinin geçmesinden sonra çekten cayma talimatı verebilecektir. Keşideci ibraz müddeti içinde 711/3 ün lağvedilmiş olması nedeniyle çeki elinden çalınmış veya gasp edilmiş olsa dahi men talimatı veremeyecektir. İbraz müddeti geçmeden verilen ödemeden men talimatı yasal dayanağı bulunmadığı için muhatap (banka) tarafından reddolunmak zorundadır. Bu durumda banka men talimatını işleme bile sokmadan çek bedelini ödemek veya çekin karşılığı yok ise bunu çekin arkasına yazmak zorundadır.
Men talimatı verme hakkının daraltılmış olması nedeniyle keşidecinin kötüniyetli hamillerden korunabilmesi ancak yargı yoluna başvuru yapmasıyla mümkün olacaktır. Keşideci tarafından men talimatı verildiğini görmekle çeki bankaya ibraza yeltenen kötü niyetli hamil yalnızca men talimatı nedeniyle bile çeki icra takibine konu etmekten vazgeçebilecekken men talimatının tamamıyla kaldırılmasının bir boşluk oluşturacağı ilk bakışta göze çarpan husus. Yeni düzenleme ile birlikte keşidecinin çek bedelinden sorumlu olmadığını, muhatabın kötü niyetli olduğunu ispatlayabilmesi için yargıya başvurmaktan başka çaresi yok. Bunun için keşidecinin başvurabileceği yol İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenen “menfi tespit davası” nı çek hamiline yönelterek borçlu bulunmadığını mahkeme marifetiyle tespit ettirmektir. Bu durumda keşideci haksız icra takibine muhatap olmamak için elini çabuk tutmalı, mahkemeye çekin elinden rızası dışında çıktığını ispata yarayacak inandırıcı deliller sunmalı, İcra ve İflas Kanunu’nun 72/2 de düzenlenen teminatı da yatırarak kötü niyetli hamillerin tazyikinden kurtulma yoluna başvurmalıdır. Keşidecinin ağır davranarak yargıya başvurmakta gecikmesi halinde kötü niyetli hamillerin haksız icra takibine muhatap olması ve zarara uğraması mümkündür.
Yeni düzenleme ile birlikte çeki rızası dışında elinden çıkan keşidecinin menfi tespit davası açmak zorunda olması, yargı masraflarını karşılamak zorunda kalışı adalete ve hukuk devletine olan güveni sarsan bir durum. Özellikle çekin üzerinin yüksek meblağlar yazılarak bankaya ibraz edilmesi, keşidecileri yargı harçlarını yatırmakta dahi zorlayacak bir durum. Ancak çekin rızası dışında elden çıkma olgusunun istisnai bir durum olduğunun ve men talimatının sık sık suiistimal edilen bir yol olduğunun da gözden kaçırılmaması gerekiyor. Çalıntı çek iddiasını çözecek makamın yargı organları olduğu göz önüne alındığında yeni düzenlemenin de böyle bir iddiada bulunan keşideciye ispat mükellefiyeti yüklediği ve keşideciyi yargıya başvurmaya zorladığı anlaşılmaktadır. Zaten keşidecinin gözünü karartmış kötü niyetli bir hamil karşısında menfi tespit davası açmak dışında bir hukuksal yolu da olmadığına göre çeklerin özenle korunması, çek tedavüle çıkarılacaksa güvenilir kişilerin tercih edilmesi, hamiline çek yazma alışkanlığının gözden geçirilmesi, ticari işlemlerin eksiksiz bir şekilde belgelendirilmesi ve defter tutma yükümlülüğü olanların bu konuda daha titiz olması daha da önem kazanmaktadır.
Yine de 5838 Sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenleme ile keşidecinin men talimatı verme hakkının daraltılması iyi niyetli keşideci/borçluları zor duruma sokan bir durum olarak görülmemelidir. Yukarıda da ifade edildiği üzere men talimatı pratikte kötü niyetli hamillerin ihtiyati haciz kararı aldırmasına veya icra takibine geçmesine engel bir hal olmadığı için yeni düzenlemenin iyi niyetli keşidecileri çok fazla mağdur ettiği söylenemez. Ancak yeni düzenleme ışığında yasama organının iyi niyetli keşidecileri/borçluları koruyucu ve kollayıcı yeni bir düzenleme yapması, Yargıtay’ın da çek keşidecilerine çek iptal davası açma hakkı tanımayan içtihatlarını gözden geçirmesi doğru olacaktır. Özellikle İcra ve İflas Kanunu’nda çalıntı çek iddialarına dayalı menfi tespit davaları için özel hükümler konulması, çalıntı çek iddiasının güçlü delillerle desteklenmesi halinde hakimlere teminatsız tedbir kararı verme hakkı tanınması yararlı olabilir.
Kötü niyetli hamilin çeki bankaya ibraz ettikten sonra koşarak mahkemeye gidebildiği, dosya üzerinde ihtiyati haciz kararı alabildiği ve öğleden sonra icra takibine geçebildiği bir hukuk sisteminin kötü niyetli hamillerin iştahını kabartırken iyi niyetli keşidecileri de ezdiği gözden kaçırılmamalıdır. Bu maksatla kıymetli evrakın mücerretliği ilkesinin uygulamada yaşanan olumsuzluklar ve suiistimaller ekseninde yeniden değerlendirilmesi, yeni açılımlar getirilmesi de elzemdir.
Osmaniye Barosu, tüzel kişiliğe sahip kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Baromuzun kuruluş tarihi 12.03.1997'dir. İlk Kurucu Başkanımız Av.Ünsal KÖKTEN' dir.
Baromuz oluşturduğu alt komisyonlarda; yasal düzenlemelerle ilgili çalışma yapmakta, özellikle demokrasi ve insan hakları adına uygulamada ortaya çıkan aksamalara karşı sorumluluk bilinciyle etkin bir biçimde mücadele vermektedir.